🪄 Yeşil Başlı Gövel Ördek Hikayesi
cpomfeP. Büyük bir halk şairi olan Karacaoğlan'ın hayatı üzerine yapılan araştırmalarda kesin bir bilgi yoktur. Son yıllarda yapılan araştırmalarda ve şiirlerinde yapılan incelemelerden onun 1606 da doğmuş 1670 yılında ölmüş olduğu tahmin edilmektedir. Her nekadar doğduğu yer bilinmiyorsa da öldüğü ve mezarının bulunduğu yer bellidir. Kendisinin Güney Anadolu'da yaşayan Türkmen aşiretinden olduğu daha doğrusu İçel’i olduğu muhakkaktır. Şiirlerinden anlaşıldığı kadarıyla kendisi pek çok yer gezmiş, aşkı ve tabiat sevgisini yaşadığı hayatı, çağının konuşma dili ile öz Türkçe olarak işlemiş ve anlatmış bir halk kesin olarak bilinen bir şey varsa o da mezarının İçel'in Mut İlçesi'ne bağlı Karacaoğlan Köyü'ndeki Karacaoğlan tepesinde Karacakız tepesi ile karşı karşıya 1997 yılında anıt mezar haline getirilerek Kültür Bakanı İstemihan Talay tarafından ziyarete açılmıştır. Karacaoğlan aynı zamanda tarihte heykeli dikilen, bilinen ilk ozandır. İçel'in Mut İlçesine Heykeltraş Prof. Hüseyin GEZER tarafından yapılan heykeli 8 Haziran 1973 günü dikilmiştir. Yörede onun şiirlerinden pek çoğu halk arasında söylenir bazıları kaynaklara göre Kozana bağlı Feke İlçesi'nin "Gökçe" köyünde, "Mamalı" da, "Binbuğa"da, "Erzurum"da "Zobular"da, "Gökçeli"de, "Varsak da, hatta "Belgrad"da doğduğu öne sürülmüştür. Fakat, kanımızca en sağlam ve eski kaynak, Akşehirli Ahmet Hamdi Efendi'nin hatıra defteri olup, inandırıcı delillere da-yanmaktadır. Hamdi Efendi, Varsak köyünde 1876 da hatıra defterine şu satırları kaydetmiştir "Malum ola ki Karacaoğlan Varsak karyesinde dünyaya gelüp babası Türkmen aşiretinden Kara İlyas, fakir-el hal olmağla sayd-ü şikarla taayyuş eder olup 1013 M .1604 tarihinde Kozan dere-beylerinden Hüsa m Beyin sayıl namıyle tut-kap asker devşirdiği hengamda İlyas dahi tutulup götürülerek orada gaip olduğu için lakapları Sayıloğlu kaldığı ve el- yevm karyei mezbur hanedanı Sayılzade Mehmet Efendi'den anlaşılmıştır. Karacaoğlan'ın ismi Hasan olup öksüz büyümüş. Vechen karayağız ve fakir çocuğu olduğu için buna Karacaoğlan denülüp böylece anıldığı. Karacaoğlan delikanlı iken munis ve zeyrekliği hasebiyle ol vaktin karye ağalarından serdengeçti Osman Ağa Karaca Oğlan'ı evlatlık şekliyle diğer fakir bir aile kızıyle teehhül ettirmiş ise de kız hor ve çirkin olduğundan Kara caoğlan babası gibi Sayıl askerliğine tutulacağını anlayup yirmi dört yaşında Varsak'tan firar-la mekanın gaip ederek, encam Maraş'ta Zülgaroğlu Zülkadir olacak Hüsam Bey' in himayesinde altı sene teehhül ümidiyle kalıp, teehhül ümidi münkesir olunca ora-dan müfarekatla yine geşt-i diyara başlayıp on dokuz sene sonra vatanına gelmişse de fazla barınamayıp elli beş yaşında Tarsus tarikıyla tekrar geşt-i diyara der-ban oldu-ğu 1", kayıtlıdır. Han Mahmut adli halk hikayesinde ve diğer bazı anlatımlarda Karacaoğlan'ın Tarsus'ta Karaca Kız adındaki bir yörük beyi'nin kızına aşık olduğu, vermedikleri için kızın, arkasından da Karacaoğlan'ın Kırklar mağarasına, bazı kaynaklara göre de Eshab-ı Kehf Mağarasına çekilerek orada öldüğü rivayet olunur. İshak Refet Işıtman ise, 1933 yılında yayınladığı Karacaoğlan adlı eserinin 33. sayfasında "Şairin menkıbeleri arasında Karaca Kız adlı birisini sevdiği söylenir ve ölünceye kadar bu sevginin devam ettiği, fakat birbirlerine kavuşamadıkları, en sonunda Karacaoğlan'ın bir tepeye, Karaca Kız'ın da onun karşısındaki bir tepeye gömüldükleri anlatılır. Bu tepeler Çukurova’da imiş", demektedir. Bizim görüşümüze göre buradaki Çukurova'dan Çukur Köyü'nün anlaşılması gerekir. Zira Çukur köyü şimdi Karacaoğlan Karaca Kız ve Karacaoğlan Tepeleri'nin düzlüğündedir. Fuat Köprülü'nün araştırma yaptığı dönemlerdeki ulaşım imkanları dikkate alınırsa, Mut İlçesi dahi belli çevre dışında bilinmezken Çukur köyünün bir araştırmacı için bilinmesi elbette mümkün değildir. Esasen şimdiki Çukur Karacaoğlan köyü 1286 yıllarında Sarıkavak beylerinden Hacı Kadir ağa zamanında eski yerinden nakledilmiştir. Karacaoğlan tepesinin birkaç kilometre kuzey batısına düşen eski Çukur içme ve kullanma sularını sarnıçlardan sağlayan bir kıraç yayladır. Sarıkavak beylerinin yaylası olan bu köyün 8 kilometre kadar doğuya nakledilmesinin bir de hikâyesi vardır. Rivayete göre köyün çobanı, sürünün içinden bir tekenin sık sık ayrılarak sakalı ıslanmış şekilde geriye döndüğünü görür ve merakla takip eder. Görür ki şimdiki köyün hemen yakınında bir kaynak vardır ve teke tesadüfen bulduğu bu kaynaktan içgüdüsüyle şaşırmadan gidip, suyunu içtikten sonra dönmektedir o. Bundan sonra sadece yazları oturulan eski Çukur su kaynağına yakın yerde yeniden iskân sahası haline getirilir. Köy devamlılık kazandıktan sonra halk Karacaoğlan mezarını adeta ziyaretgâh haline getirmiş, ona evliyalık izafe etmiş, tepenin adına zamanla Erenler Tepesi de denmeye den alıntıdır.
İki ördekten bir tanesi yirmi dört günlük kuluçka sürecini tamamlayıp on yumurtasından yedisinden evlat sahibi olmuş. Biz gördüğümüzde diğeri kırk gündür kuluçkadaydı. Sıcak bir yere yavruladığı için muhtemel helak olmuş yavruları. Annelik sıfatına kavuşmuş ördeğin az da olsa yaşama ihtimali olan üç yumurtasını bu kırk gündür kuluçkada olan ördeğin altına koymuş sahipleri. O da anneliği tadabilsin diye. Sahiplerinin erkek olmasından ve nice erkeklerin av ismini verdikleri hayvan katliamından duydukları gaddar zevkten yola çıkarsak; ne kadar da naif bir düşünce bu. Şehri kadar naif. Hep iki kıtayı birleştiren o koca köy/şehirden bahsederiz. Ama kimse bir yarımada/şehrin iki denizi birbirinden ayırdığından bu kadar şevkle bahsetmez. Hâlbuki her yıl mayısın ilk pazarı bir denizden bir denize Akdeniz’den Ege’ye Dostluk ve Doğa Yürüyüşü’ yapılmakta bu şehirde. Benim de öğrenip bundan bahsetmem için, yaklaşık üç sene önce Ankara’nın resmi nüfusunu benden sonra bir kişi daha rahatlatmak amacı ile Datça’ya yerleşen en yakın arkadaşımın annesi Neval Hanım’ın evine gitmem gerekti. Datça Belediyesi’nin internet sitesinden, her yıl Akdeniz’den toprak testilerle alınan deniz suyunun, katılımcıların iki saatlik yürüyüşü ile Gereme Koyu’na götürülüp Ege Denizi’nin sularına döküldüğünü öğreniyoruz. Bu muhtemelen dünyada iki deniz arasında yapılan tek yürüyüşmüş iddialarına göre. Ve aynı gün içerisinde iki denize birden girebilmenin mümkün olduğu nadir şehirlerden biri Datça. Bilmemek değil öğrenmemek ayıptan yola çıktım; bük’ kelimesinin anlamını Bodrum / Türkbükü ile özdeşleştiren hafızam, kelimenin aslında koy manasına geldiğini öğrendi burda. O iki ördekle tanıştığımız yerin adı Hayıtbükü idi. Anne ördek sarı-siyah renkli yavrularını askeri nizamda gezdirirken, gölgesi az sıcağı çok bir ağacın altında kırk gündür sadece su içmek için yerinden kalkan anne olmayı bekleyen ördeğin hikâyesi, yalnız insanların yaşadığı söylenen bu şehirde, yalnız, insanların yaşama hakkının düşünülmediğini de gözler önüne serdi. Seramikçilik denen toprağa şekil ve can verme sanatı ve bu sanatın olmazsa olmazı seramik fırını, eskiden yaşadığı kalabalık ve dumanlı şehrin dumanına duman katmış olmalı ki; büyükşehirde yalnız kalanlar kervanına katılmış Neval Hanım. Önce ver elini Bodrum, sonrası malum. Datça’da ama Datça’ya on dokuz kilometre uzakta zeytinliklerle denize uzanan bir arazide üç katlı bir evin en üst katında, bahçede de atölyesi ile beraber karşılıyor bizi. Bitki örtüsü ve yollar sanki Akdeniz ama ikliminde Ege’nin tatlı esintisi var. Öyle ki hem Akdeniz’in baygın bakışlı sıcağı, hem Ege’nin efeliği. Kanında birbirine karışmadan dolaşan anason sarhoşluğu ve zeytinyağının diriliği. Hem eğlenceli, hem sakin. Hem esintili, hem dingin. Şimdilik seramikten mumluklar yapmakla meşgul Neval Hanım. Balık şekilleri denemiş arkalarına Datça’ya geleli beri karaladığı bir hikâyeden cümleler kazıyarak. “Kışını yaşamalısınız buraların” diyor kızına ve bana. Biz, iki kız ve bir erkekten oluşan çocuk güruhunu idare etmeye çalışırken, yüzündeki genç anneanne gülümsemesi hiç eksilmeden. İnsanın kendine güvenen bir annesi olması moda değil artık. Ama kendine böylesine güvenen bir anneannesi olması; kızlar için ne büyük bir nimet. Birbirinden güzel dört kadınla geçirdiğimiz otuz dört saatimizden sonra mutlu ve yorgun otobüsümüze biniyoruz oğlum ve ben. Arkadaşımın büyük kızı İnci arkamızdan su dökerken “Aslında ara misafirlerimize su dökmeyiz bir burda” diyor anneanne. “Ama siz Şubat’ta tekrar gelin diye bir istisna uyguladık bu sefer.” Datça’da yaşayan ama “Ben buralı da değilim artık, yapıştığımı sandığım koca bir şehri bıraktıktan sonra her yer bana memleket” diyen Neval Hanım’ı düşünürken, aşağıda, otobüsün bagajında, çantamda, kırılmasın diye sıkı sıkı kâğıtlara sarmalayarak denizinden kopardığım balık figürüne gidiyor aklım. Ve onun arkasındaki aslında tüm bunları özetleyebilecek olan cümleye. İşte o zaman söyleyecek söz kalmıyor geriye …dağlardan denize inmelisin… *** Not Neval Hanım artık da s/b/izlerle. Yazı dolaşımı
admin 8 Eylül 2010 Yeşil Başlı Gövel Ördek Karacaoğlan-Kazım Birlik Yeşil Başlı Gövel Ördek Uçar Gider Göle Karşı Eğricesin Tel Tel Etmiş Açar Gider Yare Karşı Telli Turnam Sökün Gelir İnci Mercan Yükün Gelir Elvan Elvan Kokun Gelir Yar Oturmuş Yele Karşı Şahinim Var Bazlarım Var Tel Alışkın Sazlarım Var Yare Gizli Sözlerim Var Diyemiyom Ele Karşı Telli Turnam […]
1 - Şubat 15 2008, 152749 Son Düzenleme Şubat 15 2008, 152831 Gönderen ~ туℓєя_ѕ ~ » Gidişim biraz suskun ama ''Dönüşüm'' böcek Samsa gerçekten çok hoş 2 - Şubat 15 2008, 160629 Evet özellikle müzik ve tabiki Onur Şan'ın muhteşem sesi 3 - Şubat 15 2008, 205229 Gidişim biraz suskun ama ''Dönüşüm'' böcek Samsa Senin türkü dinledigini bilmiyordum Can. Bunu da ögrenmis türküyü televizyondan duymustum, daha sonra dinleyince çok hos bi türkü oldugunu anladim tabii Cok az türkü dinlerim, bu da dinledigim türküler arasinda. 4 - Şubat 16 2008, 002140 Son Düzenleme Şubat 16 2008, 002828 Gönderen La Déяaciηée » aysenur ilk Sibel Pamuk'tan dinlemistim. O daha güzel söylüyor bence. kokoş 5 - Şubat 16 2008, 002847 Senin türkü dinledigini bilmiyordum Can. Bunu da ögrenmis türküyü televizyondan duymustum, daha sonra dinleyince çok hos bi türkü oldugunu anladim tabii Cok az türkü dinlerim, bu da dinledigim türküler Klasik ve Arbesk dışında RAP ağırlıkta olmak üzere her tür müziği dinlerim vesselam Türküde başlarda yer alır. Dinleyip huzur bulurum ve bu da çok sevdiğim bir Türkü oldu Onur Şan sayesinde. 6 - Şubat 17 2008, 133222 Gidişim biraz suskun ama ''Dönüşüm'' böcek Samsa ÇOK GÜZEL TŞK 7 - Nisan 19 2008, 193514 slm kardesim sen türkü seviyorsun galiba eyer türkü seviyorsan taksimde 14 subat adlı bara git cumartesi günleri çok güzel bayılırsın tafsiye ediyorum 8 - Mayıs 09 2008, 101227 slm kardesim sen türkü seviyorsun galiba eyer türkü seviyorsan taksimde 14 subat adlı bara git cumartesi günleri çok güzel bayılırsın tafsiye ediyorum Severim tabiki . . Türkü dinlemek çok başka birşey benim için =Ama tavsiye ettiğin bara gitme ihtimalim çok düşük bu aralar çünkü Eskişehir'deyim. Yazın belki..Yine de teşekkürler . . 9 - Mayıs 09 2008, 102149 Gidişim biraz suskun ama ''Dönüşüm'' böcek Samsa Nurettin Rençberden dinleyin bide aynı türküyü ... teşekkürler 10 - Mayıs 14 2008, 112637 İnsan isterse yolunu bulur , istemezse bahanesini ... Ben bunu bi Murat Kekilli'den bir de Orhan Hakalmaz'dan dinledim. İkisi de harika söylüyor. 11 - Temmuz 24 2009, 030849 Bloother Sevdiğim türküler arasındadır. Teşekkürler. 12 - Ekim 19 2009, 144821 0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
1 Yeşil Başlı Gövel Ördek Yeşil başlı gövel ördek Uçar gider göle karşı Eğricesin tel tel etmiş Döker gider yare karşı Telli turnam sökün gelir İnci mercan yükün gelir Elvan elvan kokun gelir Yar oturmuş yele karşı Şahinim var bazlarım var Tel alışkın sazlarım var Yare gizli sözlerim var Diyemiyom ele karşı Hanı Karac'oğlan hanı Veren alır tatlı canı Yakışmazsa öldür beni Yeşil bağla ala karşı
yeşil başlı gövel ördek hikayesi