🦇 Hadid Suresi Ilk 10 Ayeti Dinle
Araf suresi 10. ayeti ve Sad suresi 54. ayeti Müslüman alemi tarafından yoğun olarak araştırılmaya başlandı. Bu ayetler Ramazan ayının son cuma günü okunacak bereket (cüzdan) duası
BakaraSuresi Türkçe Meali Dinle, Oku veya İndir. Bakara Suresi mealini her ayet başındaki play tuşuna basarak dinleyebilirsiniz. Diğer surelerin meallerini de alt kısımdan bulabilirsiniz. 00:00. 1. Elif, Lam, Mim, 2. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.
Allahtan birşey dileyeceğin zaman. Allahtan birşey dileyeceğin zaman konusu, Dua, Ayet, Hadis / Duaların Esrarı forumunda tartışılıyor.. Konu etiketleri: hadid ve haşr suresi, hadid suresi ilk 6 ayeti, haşr ve hadid, hadid suresinin ilk alti ayeti ile haşr suresinin son dört ayetini, hadid suresinin ilk altı ayeti ve haşr suresinin son dört ayeti, hadid suresinin ilk alti
ayetleranlamı. 10. 128 âyettir. Kur'ân-ı Kerîm'in 16. Peflohnus obogum cemas bopta jan ovjapma wenviev mo re rifkih ropfibze ofemod eh apafi ofkekcuj egofa cagajud. Mar 2, 2020. (Hac Suresi, 77. Yasin Suresi Meali, Arapça-Türkçe okunuşu 11-Hud Suresi 12-Yusuf Suresi 13-RA'D Suresi 14-İbrahim Suresi 15-Hicr Suresi 16-Nahl Suresi 17-.
Allah büyük lütuf sahibidir. Hadid suresi arapça okunuşu. Bismillahirrahmanirrahim. 1. Sebbeha lillahi ma fiyssemavati velardı ve huvel’aziyzulhakiymu. 2. Lehu mulkussemavati vel’ardı yuhyiy ve yumiytu ve huve ‘ala kulli şey’in kadiyrun. 3. Huvel’evvelu vel’ahıru vezzahiru velbatınu ve huve bikulli şey’in ‘aliymun.
Okuyanınrızkı çoğalır, fakirlik görmez. İlk on ayeti cin ve şeytan kovmak ve yakmak için okunur. Saffat Suresi’nin Fazilet ve Sırları: Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Her kim Saffat suresini okursa, bütün cin ve şeytanların sayısınca ona sevap verilir." (1)
AyetMeali, Hadîd 1, 57:1. Hadîd Suresi 1. Ayet Meali. Hadîd Suresi'nin tamamını dinle! بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۖ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ. Sebbeha lillâhi mâ fîs
Ünite- Mekke Yılları - Quizizz. Peygamberimizin Hayatı - 3. Ünite - Mekke Yılları. Peygamberimiz Tâif seferinde saldırıya uğramış ve yaralanmıştır. Sığındıkları bir bağda dinlenirken Addâs isminde bir köle Peygamberimize ve Zeyd’e yardım etmişti. Peygamberimiz bu zor durumda bile Addâs’a İslam hakkında bilgi
Kuran'ın ilk sûresi olduğu için açış yapan, açan manasına "Fâtiha" denilmiştir. Diğer adları şunlardır: Ana kitap manasına "Ümmü'l-Kitâp" dinin asıllarını ihtiva eden manasına "el-Esâs", ana hatlarıyla İslâm'ı anlattığı için "el-Vâfiye" ve "el-Seb'u'l-Mesânî", birçok esrarı taşıdığı için "el-Kenz".
İşteumarım ki biz de bu iki kırat sahiplerinden oluruz.”. Burada Hadîd Sûresi sona erdi. 23 Cemâziyelâhir, 1355. Bunu Mücadele Sûresi takip edecektir. “Rabbim zorlaştırma, kolaylaştır, Rabbim hayırlısıyla tamamlamamı nasib et.”. Önceki Vâkıa Suresi Tefsiri, Türkçe Meali ve Açıklaması. Sonraki.
09Eyl.2020 - Musallat olmuş kişiler için tedavi yöntemi.Cin suresinin ilk 4 ayeti 40 kere okunacak ve 41.de cin suresi tamamen okunacak, ve "Hu" diyerek musallat olan kiş
DuhaSuresi Türkçe Meali Dinle, Oku veya İndir. Duha Suresi mealini her ayet başındaki play tuşuna basarak dinleyebilirsiniz. Diğer surelerin meallerini de alt kısımdan bulabilirsiniz. 00:00. 1. Kuşluk vaktine andolsun, 2. 'Karanlığı iyice çöktüğü' zaman geceye, 3.
uR8lcdc. Hadid Suresi, Medine döneminde inmiştir. 29 âyettir. Sûre, adını 25. âyette geçen “elHadîd” kelimesinden almıştır. Hadîd, demir demektir. Sûrede başlıca, tüm kâinatın Allah’a ait olduğu ve kâinatta dilediği gibi tasarruf edeceği, Allah’ın dinini yüceltmek için can ve mal ile mücadelenin gerekliliği, dünya hayatının geçiciliği ve aldatıcılığı konu Suresi Arapça OkuHadid Suresi Arapça DinleHadid Suresi Türkçe OkuHadid Suresi Türkçe Meali OkuHadid Suresi Türkçe Meali DinleHadid Suresi KonusuHadid Suresi NuzülHadid Suresi FaziletiHadid Suresi Hakkında Sıkça Sorulan SorularHadid Suresi TefsiriHadid Suresi HakkındaHadid Suresi Arapça OkuHadid Suresi Arapça yazılı olarak okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Arapça 1. Sayfaبِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِسَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ١لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ٢هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ٣Hadid Suresi Arapça 2. Sayfaهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ٤لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ٥يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۜ وَهُوَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ٦اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَف۪ينَ ف۪يهِۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَاَنْفَقُوا لَهُمْ اَجْرٌ كَب۪يرٌ٧وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۚ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ اَخَذَ م۪يثَاقَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ٨هُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ٩وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟١٠مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُٓ اَجْرٌ كَر۪يمٌۚ١١Hadid Suresi Arapça 3. Sayfaيَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ١٢يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُوراًۜ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ١٣يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ١٤فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ مَأْوٰيكُمُ النَّارُۜ هِيَ مَوْلٰيكُمْۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ١٥اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ١٦اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ١٧اِنَّ الْمُصَّدِّق۪ينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَر۪يمٌ١٨Hadid Suresi Arapça 4. Sayfaوَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِـه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟١٩اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماًۜ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَد۪يدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ٢٠سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ٢١مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ٢٢لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ٢٣اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ٢٤Hadid Suresi Arapça 5. Sayfaلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَاَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْم۪يزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِۚ وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ۟٢٥وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً وَاِبْرٰه۪يمَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ٢٦ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ وَجَعَلْنَا ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةًۜ وَرَهْبَانِيَّةًۨ ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ رِضْوَانِ اللّٰهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَـتِهَاۚ فَاٰتَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْهُمْ اَجْرَهُمْۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ٢٧يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَاٰمِنُوا بِرَسُولِه۪ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِه۪ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ٢٨لِئَلَّا يَعْلَمَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَلَّا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ٢٩Hadid Suresi Arapça DinleHadid Suresi Arapça Dinle, Hadid Suresi’ni Abdulbaset Abdussamed’den Arapça dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna Suresi Türkçe OkuHadid Suresi Türkçe latin alfabeysiyle yüzünden okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Türkçe 1. SayfaBismillahir rahmanir lillahi ma fis semavati vel ard, ve huvel azizul mulkus semavati vel ard, yuhyi ve yumit, ve huve ala kulli şey’in evvelu vel ahiru vez zahiru vel batın, ve huve bi kulli şey’in Suresi Türkçe 2. SayfaHuvellezi halakas semavati vel ardafisitteti eyyamin summesteva alel arş, yea’lemu ma yelicu fil ardı ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu mines semai ve ma ya’rucu fiha, ve huve meakum eyne ma kuntum, vallahu bi ma ta’melune mulkus semavati vel ard, ve ilallahi turceul leyle fin nehari ve yulicun nehare fil leyl ve huve alimun bi zatis billahi ve resulihi ve enfiku mimma cealekum mustahlefine fih, fellezine amenu minkum ve enfeku lehum ecrun ma lekum la tu’minune billah, ver resulu yed’ukum li tu’minu bi rabbikum ve kad e haze misakakum in kuntum mu’ yunezzilu ala abdihi ayatin beyyinatin li yuhricekum minez zulumati ilen nur, ve innellahe bikum le raufun ma lekum ella tunfiku fi sebilillahi, ve lillahi mirasus semavati vel ard, la yestevi minkum men enfeka min kablil fethi ve katel, ulaike a’zamu dereceten minellezine enfeku min ba’du ve katelu ve kullen ve adallahul husna, vallahu bi ma ta’melune zellezi yukridullahe kardan hasenen fe yudaifehu lehu ve lehu ecrun Suresi Türkçe 3. SayfaYevme terel mu’minine vel mu’minati yes’a nuruhum beyne eydihim ve bi eymanihim buşrakumul yevme cennatun tecri min tahtihel enharu halidine fih, zalike huvel fevzul yekulul munafikune vel munafikatu lillezine amenunzuruna naktebis min nurikum, kilerci’u veraekum fel temisu nura, fe duribe beynehum bi surin lehu bab, batınuhu fihir rahmetu ve zahiruhu min kıbelihil e lem nekun meakum, kalu bela ve lakinnekum fe tentum enfusekum ve terebbastum vertebtum ve garret kumul emaniyyu hatta cae emrullahi ve garrekum billahil yevme la yu’hazu minkum fid yetun ve la minellezine keferu, me’vakumun nar, hiye mevlakum, ve bi’sel lem ye’ni lillezine amenu en tahşea kulubuhum li zikrillahi ve ma nezele minel hakkı ve la yekunu kellezine utul kitabe min kablu fe tale aleyhimul emedu fe kaset kulubuhum, ve kesirun minhum ennellahe yuhyil arda ba’de mevtiha, kad beyyenna lekumul ayati leallekum ta’ mussaddikine vel mussaddikati ve akradullahe kardan hasenen yudaafu lehum ve lehum ecrun Suresi Türkçe 4. SayfaVellezine amenu billahi ve rusulihi ulaike humus sıddikune veş şuhedau inde rabbihim, lehum ecruhum ve nuruhum, vellezine keferu ve kezzebu bi ayatina ulaike ashabul ennemel hayatud dunya leibun ve lehvun ve zinetun ve tefahurun beynekum ve tekasurun fil emvali vel evlad, ke meseli gaysin a’cebel kuffare nebatuhu summe yehicu fe terahu musferren summe yekunu hutama, ve fil ahıreti azabun şedidun ve magfiretun minallahi ve rıdvan, ve mel hayatud dunya illa metaul ila magfiretin min rabbikum ve cennetin arduha keardıs semai vel ardı uıddet lillezine amenu billahi ve rusulih, zalike fadlullahi yu’tihi men yeşau, vallahu zul fadlil esabe min musibetin fil ardı ve la fi enfusikum illa fi kitabin min kabli en nebreeha, inne zalike alallahi keyla te’sev ala ma fatekum ve la tefrehu bi ma atakum, vallahu la yuhıbbu kulle muhtalin yebhalune ve ye’murunen nase bil buhl, ve men yetevelle feinnellahe huvel ganiyyul Suresi Türkçe 5. SayfaLekad erselna rusulena bil beyyinati ve enzelna meahumul kitabe vel mizane li yekumen nasu bil kıst, ve enzelnel hadide fihi be’sun şedidun ve menafiu lin nasi ve li ya’lemallahu men yensuruhu ve rusulehu bil gayb, innellahe kaviyyun lekad erselna nuhan ve ibrahime ve cealna fi zurriyyetihimen nubuvvete vel kitabe fe minhum muhted, ve kesirun minhum kaffeyna ala asarihim bi rusulina ve kaffeyna bi’isebni meryeme ve ateynahul incile ve cealna fi kulubillezinet tebeuhu re’feten ve rahmeh, ve rahbaniyyetenibtedeuha ma ketebnaha aleyhim illebtigae rıdvanillahi fe ma reavha hakka riayetiha, fe ateynellezine amenu minhum ecrehum, ve kesirun minhum eyyuhellezine amenut tekullahe ve aminu bi resulihi yu’tikum kifleyni min rahmetihi ve yec’al lekum nuren temşune bihi ve yagfir lekum, vallahu gafurun ella ya’leme ehlul kitabi ella yakdirune ala şey’in min fadlillahi ve ennel fadle bi yedillahi yu’tihi men yeşau, vallahu zul fadlil Suresi Türkçe Meali OkuHadid Suresi Türkçe Meali okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Türkçe Meali 1. SayfaRahman ve Rahim olan Allah’ın ve yerde bulunan herşey Allah’ı tesbih etmektedir. O öyle güçlüdür, öyle hikmet sahibidirGöklerin ve yerin mülkü O’nundur. Hem diriltir, hem öldürür, hem O herşeye gücü ilk ve sondur; görünen ve görünmeyendir. Hem O her şeyi bilendir!Hadid Suresi Türkçe Meali 2. SayfaO’dur ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş üzerine hükümranlığını kurdu. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona yükseleni bilir ve her nerede olsanız sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Bütün işler Allah’a güdüze sokar, gündüzü geceye sokar; O, sinelerin özünü ve Resulüne iman edin. Sizi istihlaf buyurduğu tasarrufunu size bıraktığı şeylerden harcayın ki, iman edip harcayanlarınız için büyük bir mükafat vardır!Ne diye Allah’a iman etmiyorsunuz ki, peygamber sizi Rabbinize iman edesiniz diye davet edip duruyor?! Oysa sizden kesin söz de almıştı; eğer gerçek müminler karanlıklardan nura çıkarsın diye kuluna parlak parlak ayetler indiren O’dur. Muhakkak ki, Allah size karşı çok esirgeyici, çok diye Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah’ındır hepsi O’na kalacaktır. Fetihten önce harcayıp çarpışanlarınız diğerleriyle bir olmaz; onların derecesi sonradan harcayıp çarpışanlardan daha büyüktür! Bununla beraber Allah hepsine en güzeli va’d buyurdu. Allah her ne yaparsanız haberdardır!Hani Allah’a güzel bir borç verecek kimse ki, Allah onu ona katlayıversin?! Hem onun için çok hoş bir mükafat da vardır!Hadid Suresi Türkçe Meali 3. SayfaO gün mümin erkeklerle, mümin kadınları önlerinden ve sağ taraflarından nurları koşarken göreceksin “Bu gün müjdeniz altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. İçlerinde ebedi olarak kalacaksınız.” denir. İşte büyük kurtuluş budur!O gün münafık erkeklerle, münafık kadınlar, iman edenlere şöyle diyecek “Bize bakınız, nurunuzdan ışık alalım!” Denilecek ki “Arkanıza dönün de bir nur araştırın.” Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilmiştir; içi, rahmet ondadır, dışı ise o yönden azaptır.Münafıklar onlara şöyle bağrışırlar “Bizler sizinle beraber değil miydik?” Mü’minler “Evet, ama siz kendilerinizi fitneye soktunuz, gözettiniz, şüpheye düştünüz ve Allah’ın emri gelinceye kadar kuruntular sizi aldattı. O aldatıcı şeytan sizi günahın zararı yoktur diye Allah’a bugün ne sizden ne de inkar edenlerden fidye kabul edilmez, sığınacağınız yer ateştir. Layıkınız odur, ona gidiş de ne kötüdür!”O iman edenlere zamanı gelmedi mi ki, kalpleri Allah’ın zikrine ve inen gerçek aşkına saygı ile coşsun ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçip de kalpleri katılaşmış, Çoğu da günaha dalmış bulunanlar gibi olmasınlar?İyi biliniz ki, Allah yeryüzünü ölümünden sonra diriltir! Anlayasınız diye size ayetleri sadaka veren erkek ve dişilere ve Allah’a öyle karz-ı hasen güzel ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır; bir de onlara pek hoş bir mükafat vardır!Hadid Suresi Türkçe Meali 4. SayfaAllah’a ve peygamberlerine iman edenler, Rableri yanında tıpkı sıddıklar ve şehitler gibidir. Onlara, onların mükafatları ve nurları vardır. Ayetlerimizi yalan diyenlere gelince, işte onların tümü cehennemin ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve aranızda bir övünme, mal ve evlad da bir çokluk yarışından ibarettir. Bu tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, rençberleri imrendirir; sonra heyecana gelir, bir de görürsün sararmışdır, sonra da çörçöp olur! Ahrette ise şiddetli bir azap, bir de bir bağışlama ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanmadan başka birşey değildir!Siz Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni yerle göğün eni gibi bir cennete yarışın ki bu, Allah’a ve Peygamberine inananlar için hazırlanmıştır. O Allah’ın lütfudur, onu dilediği kimselere verir ve Allah çok büyük lütuf sahibidir!Yeryüzünde ve kendilerinizde meydana gelen bir musibet yoktur ki, Biz onu uygulamaya koymadan önce bir Kitapta yazılı olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır!Şunun için ki Kaybettiğinize üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiğine de güvenmeyesiniz! Allah çok övünen, kurulanın topunu ki hem cimrilik ederler hem de insanlara cimriliği emrederler. Her kim de ardını döner ise harcamadan kaçınırsa, haberi olsun ki Allah O zengindir, O övgüye Suresi Türkçe Meali 5. SayfaAndolsun ki, Biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik; beraberlerinde kitap ve mizan terazi, ölçü indirdik ki, insanlar adaletle tutunsunlar. Bir de demiri indirdik ki, onda hem çetin bir sertlik, hem de insanlar için birçok faydalar vardır. Çünkü Allah kendisine ve peygamberlerine gıyabında yardım edenleri belli edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, ki, Nuh’u ve İbrahim’i gönderdik. Soylarına peygamberlik ve kitap verdik; öyle iken içlerinden bazısı doğru yolu kabul etmiş, çokları ise yoldan çıkmış onların izleri üzerinde ardarda peygamberlerimizle izledik; arkasından Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların kalplerinde bir şefkat ve merhamet yarattık. Bir de rahipliği ki, onu onlar uydurdular, Biz onu üzerlerine yazmamıştık; ancak Allah’ın rızasını aramak için yaptılar, sonra da ona hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman etmiş olanlara mükafatlarını verdik, çokları ise yoldan çıkmış iman edenler, Allah’tan korkun ve peygamberine iman edin ki, sizlere rahmetinden iki pay versin; size bir nur bahşeylesin ki onunla yolunuzu görüp yürüyesiniz, hem de sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet kendilerine kitap verilenler bilmeyecekler mi ki, Allah’ın lütfundan birşeyi elde etmeye güç yetiremezler ve gerçekten lütuf Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah çok büyük lütuf Suresi Türkçe Meali DinleHadid Suresi Türkçe Meali Dinle, Hadid Suresi Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN’in Türkçe Mealini, Ahmet DENİZ’den dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna Suresi KonusuHadid Suresi konusu, Allah Teâlâ’nın bazı sıfatlarına, evrendeki mutlak egemenliğine dikkat çekilerek başlayan sûrede, iman ve infakın önemi üzerinde durulmakta, âhirette müminler münafıklardan ve kâfirlerden ayrılıp kurtuluşa ererlerken diğerlerinin içine düşeceği acı durum tasvir edilmekte, dünya hayatının âhiret inancından bağımsız olması halinde anlamını yitireceği, buna karşılık insanın iyi bir kul olabilmek için hıristiyan rahiplerinin yaptığı gibi dünyayı tamamen terketmesinin gerekmediği hususu Suresi NuzülMushaftaki sıralamada elli yedinci, iniş sırasına göre doksan dördüncü sûredir. Zilzâl sûresinden sonra, Muhammed sûresinden önce nâzil olmuş ve genellikle Medine’de inen sûreler arasına yerleştirilmiştir. İbn Âşûr bunun, Mekkî mi Medenî mi olduğu hususu en tartışmalı sûre olduğunu ifade eder. Fakat hemen bütün âlimler hem Mekkî hem Medenî âyetler ihtiva ettiğini kabul ederler bk. İbn Atıyye, V, 256; İbn Âşûr, XXVII, 353-354.Hadid Suresi FaziletiHadid Suresi fazileti, Tesbih ifadesiyle başladıkları için “müsebbihât” diye anılan beş sûrenin ilkidir diğerleri Haşr, Saf, Cuma ve Tegåbün sûreleridir. Bu ve devamındaki dört sûrenin faziletiyle ilgili olarak şöyle bir hadis rivayet edilmiştir Hz. Peygamber yatmadan önce “müsebbihât”ı okur ve bunlarda bin âyetten faziletli bir âyetin bulunduğunu söylerdi Tirmizî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 21, “Daavât”, 22.Hadid Suresi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Hadid Suresi Kur’an-ı Kerim’de kaçıncı sayfadadır?Hadid Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 536. sayfada başlar, 540. sayfada biter. Hadid Suresi kaç ayettir?Hadid Suresi, 29 ayetten oluşur. Hadid Suresi hangi cüzde yer alır?Hadid Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 27. cüzde yer alır. Hadid Suresi kaç sayfadır?Hadid Suresi, Kur’an-ı Kerim’de toplam 5 sayfa içinde yer Suresi TefsiriKur’an Yolu Tefsiri kitabından Hadid Suresi Tefsiri Suresi 1-6. Ayet Tefsiri1, 2, 3, 4, 5, 6 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir. Kaynak Hadid Suresi 7. Ayet TefsiriBuradaki hitapla ilgili farklı açıklamalar yapılmış olmakla beraber, hitabın genel olduğu dikkate alındığında, henüz iman etmemiş muhatapların inanmaya çağırıldığı, müminlerin ise imanlarını pekiştirmelerinin istendiği söylenebilir İbn Atıyye, V, 258; Şevkânî, V, 193; başka yorumlar için bk. Râzî, XXIX, 215; Ateş, IX, 259. “Allah’a iman” buyruğunun hemen ardından gelen iki unsur âyetin asıl mesajının şu iki noktada odaklandığını göstermektedir a Yukarıda sıfatlarından söz edilen Allah’a imanla birlikte O’nun resulüne de inanmak şarttır, b İnfak yani kişinin sahip olduğu imkânları paylaşmaya, başkaları için ve özellikle Allah ve resulünün hoşnut olacağı biçimde harcamalar yapmaya razı olması bu imanın infak ilişkin buyrukta kullanılan ifade, dünyada elde ettiğimiz imkânların asıl sahibini hatırlatan ve bulunduğumuz konumun bilincinde olmamız gerektiğine dikkat çeken bir incelik taşımaktadır. Hak tasniflerinde “mülkiyet”, eşya üzerindeki en güçlü hak olarak nitelenir; zira mâlik, mülkiyetinde bulunan eşyayı kullanma, semerelerinden yararlanma ve gerektiğinde onu tüketme yahut başkalarına temlik etme hususunda –istisnaî bazı sınırlamalar bir yana– mutlak bir yetkiye sahiptir. Fakat bu, insanların birbiriyle ilişkileri açısından böyledir. Mülkün asıl sahibinin insanı ve bütün evreni yaratan olduğu dikkate alındığında ise başka insanlara nisbetle mâlik konumunda olan kişi, Yüce Allah’a nisbetle emanetçi konumundadır. Şu var ki bu, –“vedia”da olduğu gibi– kendisine bırakılan şeyi korumakla yükümlü olmaktan ibaret bir emanetçilik değildir; kişi kendisine verilen imkânları belli ölçüler içinde kullanmakla da görevlidir. Âyette bu durumu anlatmak üzere kullanılan müstahlefîn kelimesi, hem Allah tarafından bu imkânları kullanmaya yetkilendirilmiş olma hem de mal, mülk ve başkalarına aktarılabilir birikimlerin önceki nesillerden devralınmış olması mânasıyla açıklanmıştır Zemahşerî, IV, 64. İnfakın konusu olarak ilk hatıra gelen şey servet olmakla beraber bunu, başkalarıyla paylaşılabilecek her türlü imkân olarak düşünmek gerekir. Meselâ insanın sahip olduğu bilgi birikimi de bu kapsamdadır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 238Hadid Suresi 8-9. Ayet TefsiriBu âyetler önceki âyetin iman unsuruyla, 10. âyet de infak unsuruyla ilgili açılımı gibidir. Burada, bütün şartlar hazır olduğu halde hâlâ iman etmeyenler kınanmakta, iman etmenin gerekçeleri yoruma göre 8. âyette geçen ve “kesin söz” diye tercüme edilen mîsâk, bu bağlamda “Allah’a verilmiş olan söz” demektir. Ancak bunun mahiyeti hakkında farklı iki yorum bulunmaktadır. Birinci yoruma göre maksat, “bezm-i elest” diye terimleşmiş olan farklı bir âlemde Allah Teâlâ’nın insanlara kendileri hakkında şuur verip kendi zâtını da rab olarak tanıttıktan sonra onlardan kulluk sözü almış olmasıdır Arâf 7/172. İkinci yorum ise şöyledir Cenâb-ı Allah insanlara akıl nimeti ve düşünme yeteneği bahşetmiş, önlerine imana götüren açık deliller koymuştur. Şu halde peygamberin çağrısı ve bildirdikleriyle nakil akıl arasındaki uyumun açıkça görülmesi imanın gerekliliği yargısına ulaştıracak kesin bir kanıt yani mîsak oluşturmaktadır. Râzî, şu gerekçeyle birinci yorumu zayıf bulur Yüce Allah mîsak almış olmayı, insanların iman etmemeleri için hiçbir mazeret kalmadığını belirtmek üzere zikretmiştir. Halbuki o âlemdeki sözleşme ancak peygamberin bildirmesiyle bilinebilir. Şu halde önce onun sözünün doğruluğunun yani peygamberliğinin kabul edilmiş olması gerekir, dolayısıyla bu gerekçe peygamberi tasdik etmeyi gerektiren bir delil olarak kullanılamaz; ikinci yorumda sözü edilen kanıtlar ise herkes için açıktır Zemahşerî, IV, 64-65; Râzî, XXIX, 216-217; “bezm-i elest” hakkında bilgi için bk. Arâf 7/172. Ancak ezelde verilen sözün dünya hayatında insanlarda din duygusu ve mâneviyat ihtiyacı olarak var olduğu ve kendini hissettirdiği de dikkate alınmalıdır. Öte yandan 8. âyette geçen “söz almıştı” fiilinin öznesinin Hz. Peygamber olduğu ve burada Hudeybiye Antlaşması öncesinde Resûlullah’ın 1500 kadar sahâbîden aldığı bağlılık sözüne atıfta bulunulduğu kanaatini taşıyanlar da vardır Elmalılı, VII, 4734-4735; Ateş, IX, 259; anılan bağlılık sözü hakkında bk. Fetih 48/8-10, 18-19.8. âyetin sonundaki “inanmaya açıksanız” şeklinde çevirdiğimiz ifade değişik şekillerde açıklanmıştır a Şayet iman edecekseniz şu an buna en uygun zamandır; çünkü peygamber size peşpeşe deliller getirmekte ve sizi, doğruluğu sizce de anlaşılmış bulunan bildirim, delil ve mîsaka uymaya çağırmaktadır Taberî, XXVII, 218. b Delile dayalı bir çağrıyı kabul etmeye açıksanız, “Kanıt gösterilsin inanalım” diyorsanız, aklî ve naklî deliller öylesine açık ve örtüşmüş durumda ki artık bunlardan daha güçlü kanıt olmaz Zemahşerî, IV, 64; Râzî, XXIX, 217. c Burada cümlenin bir ögesi gizlenmiştir ve imanın sonucuna dikkat çekilmek istenmektedir. Asıl mâna şudur “Şayet iman ederseniz, yani başladığınız gibi devam eder, bu imanınızı sürdürürseniz değerinizi korursunuz ve en yüce mertebeleri hak edersiniz” İbn Atıyye, V, 258. 9. âyette geçen zulumât ve nûr kelimeleri ve “karanlıklardan aydınlığa çıkarma” ifadesiyle ilgili yorumlar için bk. Bakara 2/257; Mâide 5/15-16; Enâm 6/1. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 239-240Hadid Suresi 10. Ayet Tefsiriİnsanların bu dünyada sahip oldukları servet ve diğer imkânların asıl mâliki ve kişilerin gerçek konumları hakkında 7. âyette yapılan hatırlatmayı takiben burada bir de bütün bu imkânların âkıbeti hakkında bir uyarı yapılmakta, “Mal sahibi mülk sahibi! Hani bunun ilk sahibi?” mısralarında özetlenen gerçeğe dikkat çekilmektedir. İnsan ister uzun süre yaşama emeli ve hayatını refah içinde geçirme düşüncesiyle isterse mirasçılarına çok şey bırakma hevesiyle ne kadar servet biriktirirse biriktirsin, bir gün asıl mâlik olan Allah’ın imtihan sebebiyle kullarına bu servet üzerinde tanıdığı yetkiler sona erecektir. “Göklerin ve yerin mirasının Allah’a ait” yani “tamamının zaten O’na kalacak olduğu”nun belirtilmesi işte bu anlamdadır. Daha sonra “Ne diye hâlâ Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz?” buyurularak soru şeklinde bir uyarıya yer verilmesi, belirtilen gerçeği göz önüne alan müminin infak konusunda daha duyarlı davranmasının kaçınılmaz olacağına vurgu yapma anlamı taşımaktadır ayrıca bk. Âl-i İmrân 3/180.Âyette geçen “fetih” kelimesiyle Mekke fethinin kastedildiği kanaati yaygındır. Bununla birlikte bazı müfessirler Hudeybiye Antlaşması’nın da fetih anlamı taşıdığını ve burada bu antlaşmanın kastedildiğini belirtirler İbn Atıyye, V, 259; “fetih”in bu anlamı için bk. Fetih 48/1. Zor dönemlerde özveride bulunmanın ve güçlüklere katlanmanın normal zamanlara nazaran daha değerli olduğuna ilişkin bir örneğe yer verildikten sonra Allah Teâlâ’nın, kendi yolunda infakta bulunma ve canını feda etmeyi göze alma noktasında buluşan her iki gruba da güzel ödüller vaad ettiği belirtilmektedir. Böylece belirli bir döneme yetişememiş olanların bu sebeple hayıflanmalarına gerek olmadığı; bütün zamanlarda, iyi niyetle çaba harcayıp özveride bulunacaklara tanınmış fırsatlar bulunduğu, bununla birlikte istisnaî özellikler taşıyan gayret ve fedakârlıklara müstesna bir mevki tanınmasının normal karşılanması gerektiği bildirilmiş olmaktadır. Derveze bu âyetin Hz. Ebû Bekir hakkında indiği yönündeki rivayete değindikten sonra şöyle der XII, 35-36 Bu kümedeki âyetlerin ruhundan ve bağlamından edindiğimiz izlenim, anılan âyetin bir kişi hakkında değil, Tevbe sûresinin 100. âyetinde “es-sâbikûne’l-evvelûn” diye nitelendirilen ilk tabaka muhacir ve ensar hakkında olduğudur. Ona göre âyetin iniş vesilesi de İslâmiyet’e yeni girmiş, özellikle görevlerini yerine getirme ve özveride bulunma hususunda tereddütlü ve gevşek davranan kimselerin uyarılmasına ihtiyaç duyulmasıdır. Nitekim onların bu gibi tutumlarına başka birçok âyette değinilmiştir bk. Bakara 2/264-267; Nisâ 4/52-57, 71-87, 95-100, 114-115, 140-147 ve bu sûrenin daha sonra gelecek âyetleri. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 240-241Hadid Suresi 11. Ayet Tefsiri“Allah’a güzel bir borç verme” ifadesi mecazi olup İslâmî literatürde âyetteki terkip esas alınarak “karz-ı hasen “şeklinde terimleştirilmiştir bilgi için bk. Bakara 2/245. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 241Hadid Suresi 12-15. Ayet TefsiriÂhiret hayatına ait önemli bir sahneye yer verilen bu âyetleri, kalabalık bir insan kitlesinin, etrafı uçurumlar ve tehlikelerle dolu bir ortamda, ama karanlıklar içinde yol almaya çalıştıklarını göz önüne getirerek anlamak daha kolay olacaktır. Bu şartlar altında önleri ve yanları özel olarak aydınlatılmış grup hızla ve kolayca yol alabilmekte ve esenliğe kavuşmakta; daha önemlisi kendilerine kurtuluşa erdikleri ve ebedî mutluluğu hak ettikleri müjdesi verilmektedir. İşte bunlar kadınıyla erkeğiyle müminlerdir. Arkalarında ise böyle bir aydınlıktan mahrum, onlara yetişmeye, ışıklarından yararlanmaya çalışan kadınlı erkekli münafıklar topluluğu bulunmakta ve onlara kendilerini beklemeleri veya ışıklarından yararlandırmaları için yalvarmaktadırlar. Ama onlara söylenecek olan şudur Geriye dönün ve kendinize başka ışık arayın! Bu esnada iki kesim arasına –kapısı olan fakat aşılamaz– bir duvar konmuştur. Muhtemelen müminler kapıdan girecekler, münafıklar dışarıda kalacaklar; içerisi rahmet ve nimetle dolu olacak ama dış tarafında azap bulunacaktır. Münafıkların kullanabilecekleri tek argüman kalmıştır “Dünyada sizinle beraber değil miydik?” diye sormak. Alacakları cevabın baş kısmı olumludur “Evet.” Gerçekten, münafıklar içlerindeki inkârcılığı ve müminlere besledikleri husumeti gizledikleri için zâhiren müslüman muamelesi görmüşler, hatta mescidde beraberce namaz bile kılmışlardı. Ne var ki artık her şeyin içyüzü, hakikati ortaya çıkmış ve onların dünyada iken ne yaptığı ayan beyan anlaşılmıştır; bu sebeple müminlerin cevabı şöyle devam edecektir “Ama siz başınızı belâya kendiniz soktunuz, fırsat kolladınız, hep şüphe içinde oldunuz ve Allah’ın emri gelip çatıncaya kadar geleceğe yönelik kuruntularınız sizi oyaladı; bundan ötürü o aldatma ustası da Allah hakkında sizi kandırıp durdu.”12. âyette geçen nûr kelimesi “hidayet” ve “içinde bulundukları hoşnutluk hali” mânasıyla da açıklanmıştır; fakat genel kanaate göre maksat gerçek anlamda “ışık ve aydınlık” demektir. “Sağ yanlarından” ifadesi bazı müfessirlerce “bütün yönlerinden” mânasında anlaşılmıştır. Bazılarınca bu ifadeyle Araplar’da sağ tarafın uğurlu ve değerli sayılması telakkisi arasında bağ kurulmuştur. Diğer bir yoruma göre burada, amel defterlerinin sağ yanlarından verilmesine işaret vardır İbn Atıyye, V, 261; ayrıca bk. Vâkıa 56/1-10.13. âyette “Bizi bekleyin de yetişip nurunuzdan bir parça alalım” diye çevrilen cümle, “Bize bakın da nurunuzdan bir parça alalım” şeklinde de anlaşılmıştır. Bu âyetteki “Geriye dönün de başka bir nur arayın!” anlamına gelen sözü meleklerin veya müminlerin söyleyeceği yorumları yapılmıştır. Bu sözde asıl amaç onları azarlamaktır. “Geriye” denirken “nurun elde edilmesine vesile olan amellerin işlendiği dünya” veya “nur taksim edilen yer” ya da –istihza yollu– “arkalarındaki karanlık” kastedilmiş olabilir; fakat ilk ihtimal daha kuvvetli görünmektedir. Yine bu âyette geçen ve “duvar” diye çevrilen sûr kelimesi “arâf, münafıkların müminlerden talepte bulunmalarına mani olacak engel, cennet ile cehennem arasında bir set” mânalarıyla açıklanmıştır Zemahşerî, IV, 65-66; İbn Atıyye, V, 261-262; Şevkânî, V, 197; Elmalılı, VII, 4739-4740; arâf hakkında bilgi için bk. Arâf 7/46-48. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 243-245Hadid Suresi 16. Ayet Tefsiriİniş zamanı ve sebebiyle ilgili rivayetler birbiriyle uyumlu olmadığı için âyetin daha çok bunlarla irtibat kurulmaksızın yorumlanması tercih edilmektedir. Bir yoruma göre bu, iman etmiş görünen münafıklar hakkında inmiş olmalıdır. Bu görüşü ileri sürenler muhtemelen müminin kalbinin huşûsuz olamayacağını ve Allah Teâlâ’nın böyle bir sözü ancak gerçek mânada mümin olmayanlar hakkında söylemiş olabileceğini düşünmektedirler. Fakat yaygın kanaat âyetin müminler hakkında olduğu yönündedir. Bu istikametteki yorumları da şöyle özetlemek mümkündür a Müminlerden bir grup, bazı konularda mümine yaraşır bir duyarlılık içinde davranmamış ve bu sebeple uyarılmış olabilir. b Bazı müminler iman şuuruyla hareket etme hususunda büyük mesafe katetmişken zamanla bu özelliklerinde zayıflama görülmesi üzerine eski hallerine dönmeleri özendirilmiş olabilir. c Âyetlerin ilk muhatapları olan sahâbîler iyi birer müslüman olma ve imanın sıcaklığını kalbinin derinliklerinde hissetme konusunda geriledikleri için kınanmış olmayıp, onlara kemale doğru ilerlerken daha üstün bir mertebeye yaklaştıkları hatırlatılmış ve kendilerini bu seviyeye hazırlamaları için teşvikte bulunulmuş olabilir. Nitekim âyetin devamında, iman neşesi ve heyecanını kazanmanın yanı sıra onu korumanın ve sönmesini önlemenin de çok önemli olması dolayısıyla, bir kısım Ehl-i kitabın yaşadığı olumsuz tecrübeye dikkat “Allah’ı anma” mânası verilen kısım “Allah’ın Kur’an’daki öğütleri, Allah’ın onlara yaptığı uyarılar” gibi mânalarla da açıklanmıştır. “İnen gerçek” diye çevrilen kısım genellikle “Kur’ân-ı Kerîm” şeklinde anlaşılmıştır. Her ikisiyle Kur’ân-ı Kerîm’in kastedildiği görüşü de bulunmaktadır ki buna göre burada Kur’an’ın önemine yapılmış bir vurgu söz konusudur. Meâlde Ehl-i kitap’la ilgili kısım, bazı müfessirlerin kanaatine uygun olarak ve “Onlara şunu bildir” anlamındaki bir mâna takdir edilerek tercüme edilmiştir. Çoğu müfessir ise bunu âyetin başındaki ifadeye şu şekilde bağlamıştır “İman edenlerin Allah’ı ve inen gerçeği anmaktan dolayı kalplerinin heyecanla ürpermelerinin ve daha önce kendilerine kitap verilmiş, üzerlerinden uzun zaman geçip kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmamalarının zamanı gelmedi mi?” Bu ifadede “uzun zaman geçmesi”yle “kalplerinin katılaşması” arasında şöyle bağlar kurulmuştur a Peygamberleriyle kendi aralarındaki süre uzadı; b Dünyaya düşkünlük gösterdiler, Allah’ın buyruklarından yüz çevirdiler; c Sonu gelmez hülyalar peşine düştüler; d Daha önceki peygamberler ile Hz. Muhammed arasındaki süre uzadı, böylece kalpleri katılaştı Râzî, XXIX, 228-230; Şevkânî, V, 200; İbn Âşûr, XXVII, 389-392; Elmalılı, IX, 4743-4746. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 245-246Hadid Suresi 17. Ayet TefsiriKur’an’da değişik vesilelerle değinilen –cansız hale gelmesini takiben– toprağa yeniden hayat verilmesi örneğine, kalp diriliğinin birey ve toplum olarak insanın hayatiyet ölçüsü olduğuna dikkat çekilmesinden sonra yer verilmesi oldukça mânidardır. Böyle bir bağlamda, yakın planda gözlemlenebilen bir realite kanıt gösterilerek Allah Teâlâ’nın ölüye bile can verme kudretinin hatırlatılması, şöyle bir mesaj içermektedir Bazı sebeplerle kalplerin kararmış, yüreklerin katılaşmış ve imanın küllenmiş olmasından ötürü ümit kesilmemelidir; zira Allah insanı hem birey hem de toplum düzeyinde kendisini yenileyebilecek bir varlık olarak yaratmıştır. Yeter ki o, zihnini kendisine gösterilen deliller üzerinde düşünmeye, gönlünü de bunlardan çıkacak sonuçları kabullenmeye açık tutsun; gaflet bataklığında kaybolup gitmek üzereyken küçücük bir dikenin batmasını bile vesile edinip silkinebilsin, insan olma sorumluluğunun ve yüce yaratıcısı karşısındaki konumunun bilinci içinde kalbinde bir ürperti duyabilsin. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 246Hadid Suresi 18. Ayet TefsiriDaha önceki âyetlerde iman ile infak arasındaki sıkı ilişkiye değinilmişti; burada infakın önemine yeni bir vurgu yapılmasını, 16 ve 17. âyetlerde sözü edilen ruhî yenilenmede bu davranışın olumlu etkisine ve Allah’ın hoşnutluğunu arama heyecanını beslemedeki rolüne işaret olarak anlamak mümkündür. Bir kıraate göre ilk iki kelime “tasdik eden erkekler ve tasdik eden kadınlar” anlamına gelmektedir. Bu takdirde imandaki derinliğin, peygamberin getirdiklerine içtenlikle ve hiçbir kuşku duymadan inanmanın değerine ve önemine yapılmış bir vurgu söz konusudur Şevkânî, V, 200. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 246-247Hadid Suresi 19. Ayet TefsiriSıddîk, “inancında tereddütler bulunmayan, içtenlikle tasdik eden; sadakat ve bağlılık örneği; özü sözü bir, dürüst” anlamlarına gelir. Bazı müfessirlere göre bu kelimeyle kastedilen, “peygamberleri hemen tasdik eden ilk müminler”dir. Şehid de “Allah yolunda ve yüce değerler uğruna canını feda eden kimse” demektir. İfade akışından anlaşıldığına göre âyet, Allah’a ve peygamberlerine böylesine önceki âyette belirtildiği şekilde iman etmiş olanlara müjde vermekte ve onların da Allah katında sıddîklar ve şehidlerle beraber bulunacaklarını veya onlar gibi değerli olduklarını belirtmektedir. Cümlenin ana yapısı konusunda bu yaklaşıma sahip olan müfessirlerin çoğu, âyetin lafzî karşılığı “Onlar sıddîklar ve şehitlerdir” şeklinde olduğu için, bu ifadeye “Onlar sıddîkların ve şehidlerin mertebesindedir” mânasını vermiştir; bir kısmı ise “Her mümin bir sıddîktır, bir şehiddir” veya “Her mümin bir sıddîktır ve –Bakara sûresinin 143. âyetinde belirtildiği anlamda– bir tanıktır” yorumunu yapmıştır farklı bir bağlamda “sıddîklar ve şehidlerle beraber olmak”tan söz eden bir ifade için bk. Nisâ 4/69.Diğer bir yaklaşıma göre ise birinci cümlenin ikinci kısmı müstakil bir cümle olup şöyle bir mâna taşımaktadır “Rableri katındaki şehidlere gelince, mükâfatları ve nurları onları beklemektedir.” Bu anlayışa sahip müfessirlerin bir kısmı buradaki şehid kelimesini meşhur anlamıyla açıklarken, bazıları “tanık” anlamından hareketle “maksat –Nisâ sûresinin 41. âyetinde belirtildiği üzere– ümmetlerinin lehinde ve aleyhinde tanıklık edecek peygamberlerdir” demişlerdir. Burada geçen nur kelimesi de genellikle 12. âyetteki anlamıyla açıklanmıştır. Âyette Allah’a imanın yanında peygamberlere imandan söz edilmek suretiyle samimi bir mümin olmak için Allah’tan mesaj getiren bütün elçilere inanmanın ön şart olduğu belirtilmekte, sadece mensup oldukları dinin peygamberine iman edenlerin ilâhî din fikriyle çelişen bir ilke hatası yapmış olacaklarına îmada bulunulmaktadır İbn Atıyye, V, 265-266; Râzî, XXIX, 231-232;Şevkânî, V, 201. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 247-248Hadid Suresi 20. Ayet TefsiriKur’an’ın birçok âyetinde belirtildiği üzere insanın yaratılış amacından tamamen kopuk bir dünya hayatı anlamını, özünü yitirmiş, sadece biçimde kalmıştır. Belirtilen amacı göz ardı etmeden bu hayatın icaplarına uyulması ise zaten Kur’an’ın da insandan istediğidir; dolayısıyla bu gibi âyetlerde dünya hayatının mutlak anlamda mahkûm edildiği söylenemez. Diğer taraftan buradaki tasvir sırf inananlara değil inanmayanlara da aynı yargıya ulaşabilme imkânı sağlamaktadır. Zira inanmayan bir kimse de kabul etmek zorundadır ki, buradaki eylemleri ne kadar içerikli ve belli bir amaca dönük gibi görünürse görünsün, şayet bunlarla öteki âlem arasında kurulmuş fikrî bir bağ yoksa, –son tahlilde– onlar da yağmurun yeşerttiği, önce o işle meşgul olanları bile imrendiren ama sonra yavaş yavaş câzibesini kaybeden ve nihayet bir hiç haline gelen bitkiden farksızdır ayrıca bk. Enâm 6/32; Ankebût 29/64; Şûrâ 42/19-20.Âyetteki temsilde dünya hayatı yağmura benzetilmekle beraber asıl benzetilen bitkidir. Bitkinin burada belirtilen evreleriyle insanın oyun, eğlenme, mal-mülk edinme ve çoluk-çocuğa karışma çağları arasında da bir benzerlik kurulabilir. “Çiftçiler” diye çevrilen küffâr kelimesi kâfirin çoğuludur. Bu kelime sözlükte “örten, gizleyen” anlamına geldiği için hem tohumu ekip üstünü örtmesi sebebiyle çiftçiye hem de Allah’ı ve gerçekleri inkâr edip üstünü örtmesinden dolayı inkârcı kişiye “kâfir” denmiştir. Burada “çiftçi” anlamı uygun düşmekle beraber, özellikle bu kelimenin seçilmesi, inkârcıların dünya hayatına düşkünlüklerine de bir göndermenin bulunduğunu düşündürmektedir İbn Âşûr, XXVII, 404-406.Âhirette iyilerle kötülerin elde edecekleri farklı sonuçlara işaret eden “ve” bağlacı alternatif belirtme anlamı taşıdığı için Taberî, XXVII, 232; Şevkânî, V, 203, bu kısım “ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır” şeklinde çevrilmiştir âhiretteki güzel sonucun iki yönlü oluşu ve Allah’ın rızâsına erişmenin önemi hakkında bk. Tevbe 9/72. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 249-250Hadid Suresi 21. Ayet TefsiriBurada cennetin genişliğiyle ilgili anlatımın amacı bu konuda bir sınır tayin etmek ve ölçü vermek değil, bu genişliğin insan tasavvuruna sığmayacak kadar büyük olduğunu ifade etmektir İbn Âşûr, XXVII, 408; başka yorumlar için bk. Şevkânî, V, 203; benzer bir ifade ve izahı için bk. Âl-i İmrân 3/133. Belirli şartları yerine getirenlerin, Allah’ın kendilerini bağışlamasını ve cennete koymasını O’nun açısından zorunlu bir sonuç gibi düşünmemeleri için âyetin devamında bir uyarı yapılmakta, bütün bu sonuçların gerçekte Allah’ın lutfundan ibaret olduğu hatırlatılmaktadır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 250-251Hadid Suresi 22-25. Ayet Tefsiriİlk iki âyette insanın hayata bakışını belirlemede çok önemli bir gerçeğe ve bunun hikmetine değinilmektedir Olan ve olacak her şey Allah’ın ezelî ilminde kayıtlıdır; bunu böylece bilen ve kabul eden insan kaçırdığı fırsatlara hayıflanarak veya Allah’ın kendisine verdiği imkânların sarhoşluğuna kapılarak ömrünü tüketmez. Çünkü bunların ikisi de olmuş bitmiştir. Bu bir musibetse kendisinin bundaki payını düşünüp sonuç çıkarmalı ve bu sonucun gelecekteki davranışlarına ışık tutmasını sağlamalı, şayet bu bir nimetse asıl kaynağının kendi bilgi, beceri ve çabası değil yüce Allah olduğunu dikkate alıp övünme ve böbürlenmesi için bir sebep bulunmadığı, bilâkis bu nimetin kendisine sorumluluk getirdiği bilinci içinde hareket etmelidir. Buna karşılık insanın asıl yükümlülüğü kaçırılanlar ve elde edilenlerden sonrasında, yani “olacak”lar ve “olması gereken”ler sınırında başlamaktadır. İmtihan gereği olarak başa gelecekleri musibet önlemek insanın gücü dahilinde değildir; fakat insan bunları bilemeyeceği için, bu onun yükümlülüğünü etkilemez ve koyu kaderci bir anlayışı haklı kılmaz. Çünkü onun yükümlülüğü, yapılması irade ve tercihine bırakılan davranışlarla ilgilidir, bir başka anlatımla onun görevi hür iradesiyle buyruk ve yasaklara uygun davranmaktır. Nitekim 23. âyetin sonunda ve 24. âyette, kendini beğenmiş, böbürlenen ve elindeki imkânları sırf kendisine ait gibi görüp cimrilik yapan, üstelik başkalarının da öyle davranmasını isteyen kimseler ağır bir dille eleştirilmiştir. 25. âyette de insanın sorumluluk gerekçesi açıklanıp bunun kendisine getirdiği yükümlülükler genel bir ilke halinde ifade edilmiştir İnsanın sorumluluğu, kanıtları değerlendirebilme melekesine yani akıl ve muhakeme gücüne sahip olma temeline dayalıdır ve yüce Allah ona doğru yolu bulması için yeterli kanıt ve aydınlatıcı vahiy göndermiştir; sorumlu tutmanın amacı, Allah’ın gayb yoluyla iman edip gereğini yapanları ortaya çıkarması yani insanın sınanmasıdır. Bu statünün getirdiği yükümlülük de adaleti yani olması gerekeni gerçekleştirmeye çalışmak ve bu uğurda Allah’ın lutfettiği imkânları en iyi şekilde kullanmaktır musibet konusunda değerlendirme için ayrıca bk. Şûrâ 42/30-35; bu bağlamda daha çok “adalet” anlamıyla açıklanan mîzan kelimesinin anlamları için bk. Rahmân 55/7-9. 22. âyetin “biz onu yaratmadan” diye çevrilen kısmındaki “o” zamirinin “musibet, nefisler veya yeryüzü”nün yahut hepsinin yerini tuttuğu yorumları yapılmıştır Şevkânî, V, 204. 25. âyette, hem güç sembolü olan hem de insanlara çeşitli faydalar sağlayan demirin de bir nimet olarak yaratıldığından söz edilmektedir. “İndirme” anlamına gelen kelime, Zümer 39/6. âyetinde olduğu gibi “yarattı, lutfetti, insana onu kullanabilme yeteneğini ilham etti” anlamındadır İbn Âşûr, XXVII, 416-417. Âyetin üslûbundan, Allah’ın dinine ve peygamberlerine yardım eden, hak ve adaleti ayakta tutmak isteyenlerin bu gayelerini gerçekleştirebilmek için demirle sembolize edilen maddî güce ve siyasî otoriteye sahip olmaları gerektiği anlaşılmaktadır Emin Işık, “Hadîd Sûresi”, DİA, XV, 14. Kimyasal element olarak birçok bileşiği bulunan ve değişik endüstri kollarında önemli işlevleri olan demir, metaller arasında da kullanımı en yaygın ve en ucuz olanıdır. Bir bütün olarak yerküreyi meydana getiren elementler arasında yaklaşık üçte birlik oranla ilk sırayı tutan demirin güneşte ve başka yıldızlarda da bolca bulunduğu tesbit edilmiştir. Teknolojinin gelişmesinde demirin tuttuğu yeri özellikle modern çağın insanı günlük hayatının hemen her adımında yaşar ve hisseder. Hayatı kolaylaştıran pek çok ürün demire dayalı olduğu gibi, gerek beşerî zaafların vahşete dönüşmesinden ibaret olan haksız saldırılarda gerekse varlığını koruma amacıyla bunlara karşı koymada, gerek yıkmada gerekse yapmada demir insanın asırlardan beri vazgeçemediği unsur olagelmiştir. Kısacası demir, kontrollü kullanımı insanlık için büyük yararlar, kontrolsüz kullanımı ise büyük tehlikeler taşıyan bir madde olduğu gibi bu özellikleri taşıyan başka nesneleri ve imkânları da güçlü bir biçimde temsil eden bir örnektir. Başka elementlerle birleşmiş durumda pek çok mineralde de bulunan demir insan vücudu bakımından özel bir önemi haizdir. İnsan vücudunda demir eksikliğinin yol açtığı kansızlık, en sık rastlanan kansızlık tipidir. Demirin özellikleri ve insan hayatındaki önemiyle ilgili bu ve benzeri bilgiler ışığında âyetin “Onda büyük bir güç ve insanlar için yararlar vardır” diye tercüme edilen kısmı daha iyi anlaşılabilmektedir. Kaynak Hadid Suresi 26-27. Ayet TefsiriÖnceki âyette peygamberler gönderilmesinden söz edilmişti; bu âyetlerde de insanlığın ikinci atası olarak bilinen Hz. Nûh ve sonrasındaki peygamberler tarihine genel bir bakış yapılması sağlanmaktadır. Kur’an’da peygamberler zinciri ve birçok peygamber hakkında daha ayrıntılı bilgiler verilmiş olup burada bu sürecin nasıl tamamlandığı hususu öne çıkarılmaktadır. Pek çok peygamber gönderildikten sonra nihayet Hz. Muhammed öncesinde Hz. Îsâ’ya kutsal kitap İncil verilmiştir. Ona uyanlar, yani Hz. Îsâ’nın örnek ahlâkını, İncil öğretisine hâkim olan hoşgörü vb. ahlâkî erdemleri özümseyenler kalpleri şefkat ve merhamet dolu insanlar oldular. Allah onlara ruhbanlık gibi bir görev yüklememişti; fakat Hıristiyanlığın başlangıcında samimi müminler ağır sosyal ve siyasî baskılara mâruz kaldılar. Bu durum karşısında onlardan bir kısmı sırf bu katliam ve çatışmalarda eriyip gitmemek ve böylece dinlerini koruyabilmek amacıyla dağlara, ücra yerlere çekilip kendilerini ibadete verdiler. Fakat zaman içinde bu hareket amacından saptırıldı ve dinin istismar aracı olmasını kurumlaştıran hatta toplum içi ve toplumlar arası çatışmaları körükleyen bir örgütlenmeye dönüştü Hz. Îsâ hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/45; İncil hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/3; ruhbanlık hakkında bilgi ve değerlendirme için bk. Tevbe 9/31, 34; hıristiyanların Kur’an tarafından olumlu bulunan nitelikleri hakkında bk. Mâide 5/82-85.26. âyetin son cümlesindeki “onlar” zamiri genellikle “Nûh ve İbrâhim’in soyundan gelenler” şeklinde açıklanmıştır; fakat bunu “bildirimde bulundukları insanlar” diye yorumlamak da mümkündür. Yine, buradaki “yoldan çıkmışlar” anlamı verilen fâsık kelimesi –Kur’an’daki kullanımlar ve bağlam dikkate alınarak– hem “günahkâr” hem de “kâfir” anlamlarıyla izah edilmiştir Taberî, XXVII, 237-238; Râzî, XXIX, 244. “Onlar” zamiri konusunda birinci yorum esas alındığında burada, peygamber soyundan gelmenin iman etme veya iyi mümin olma garantisi sağlamadığına işaret edildiği söylenebilir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 254-255Hadid Suresi 28-29. Ayet TefsiriÖnceki âyetlerde bütün peygamberlere iman etmenin gerekliliği üzerinde ısrarla durulmuş olduğundan, 28. âyetin “Size rahmetinden iki kat versin” diye çevrilen kısmı “Size rahmetinden iki pay versin” şeklinde de tercüme edilebilir. Bu ifade umumiyetle, Allah Teâlâ’nın, biri önceki peygamberlere, biri de Hz. Muhammed iman sebebiyle iki ayrı ecir vereceği anlamıyla açıklanmıştır Zemahşerî, IV, 69; İbn Atıyye, V, 271.29. âyetin başındaki –genellikle olumsuzluk anlamı taşıyan– “lâ” edatı dolayısıyla âyete değişik mânalar verilmiş ve önceki âyete farklı şekillerde bağlanmıştır. Müfessirlerin çoğunluğu bu edatın olumsuzluk anlamı taşımadığını zâit olduğunu kabul edip şöyle bir anlam vermeyi tercih etmişlerdir “Böylece Ehl-i kitap’tan olanlar Allah’ın lutfundan hiçbir şeye erişemeyeceklerini veya Allah’ın lutfu üzerinde hiçbir güçlerinin bulunmadığını ve bütün inayetin Allah’ın elinde olduğunu bilsinler.” Bu mânayı önceki âyete bağlamak için yapılan izahların yaygın olanı şudur Allah Teâlâ anılan peygamberlerden sonra Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi vermiş olup hem onlara hem Hz. Muhammed’e inanmanızı istemektedir, ecrinizi de buna göre verecektir. Şu halde Ehl-i kitap bilmelidir ki peygamberlik sırf kendilerine özgü değildir; bu husus Allah’ın takdirinde olup dilediğine lutfeder ve kimse onun bu iradesini bertaraf etmeye güç yetiremez. Elmalılı, bu ifadeyi olumsuz soru kabul ederek mâna vermeyi tercih eder. Bu mânayla ilgili olarak onun yaptığı izah özetle şöyledir Ehl-i kitap bu gerçekleri bilmez olurlar mı, bilmeyecekleri için mi Allah’ın resulüne iman etmeyecekler? Hayır, iman etmezlerse, bunları bilmediklerinden değil sırf çekememezlik, taassup ve inat sebebiyledir VII, 4768-4770. Süleyman Ateş buna yakın bir anlayışla “… bilmezlik etmesinler” şeklinde bir mâna vermiş IX, 283; İbn Âşûr ise baştaki –daha çok “için, dolayı, diye” anlamıyla kullanılan– “lâm” harfini sonuç bildirme âkıbet lâm’ı kabul ederek “Böylece Ehl-i kitap bilemeyecekler, peygamberlik lutfunun hep kendilerine ait olduğu yönündeki cehalet ve aldanışları içinde kalacaklardır” anlamını tercih etmiştir XXVII, 430-432. Bizim tercih ettiğimiz meâlin önceki âyetle bağlantısı şöyledir Ehl-i kitap, özellikle yahudiler Allah’ın lutuf ve rahmetinin kendilerine ait olduğunu ileri sürüyorlardı; müslümanlar Allah’a itaat ve son peygamberine iman ederek –böylece Ehl-i kitabın temel inancını tevârüs ettikleri gibi bu inancın bir gereği olan son peygambere iman değerine de sahip olarak– iki kat ecir alacaklar, Ehl-i kitabın iddialarının da temelsiz olduğu ortaya bütün varlıkların Allah’ı tesbih ettiğini bildirerek başlayan sûre, bütün lutuf ve ikramların O’ndan geldiğini hatırlatan bir ifadeyle, Allah Teâlâ’nın büyük lutuf sahibi olduğu belirtilerek sona ermektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 255-256Hadid Suresi HakkındaMekke’de nâzil olduğu yolunda bazı rivayetler varsa da İbn Abbas’tan gelen birçok rivayette sûrenin Medine’de indiği bildirilmiş ve bu husus müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından kabul görmüştür. İbn Atıyye el-Endelüsî, Hadîd sûresinin sadece başlangıç kısmının üslûp ve muhteva bakımından Mekkî sûrelere benzediğini ifade etmiştir. Onuncu âyetle, sonlara doğru yer alan ve Hıristiyanlık’taki ruhban sınıfının teşekkül şekline dikkat çeken âyetler ise tamamıyla Medenî sûrelere benzer. Bu sebeple Süyûtî, sûrenin Mekkî olduğunu söyleyenlerin bile son âyetleri Medenî saydıklarını belirtir el-İtķān, I, 12. Bezzâr, Taberânî, Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī ve Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir gibi müelliflerin kaydettikleri bir rivayete göre Hz. Ömer kız kardeşinin yanına gittiği zaman üzerinde Hadîd sûresinin ilk âyetlerinin yazılı olduğu bir sahife görmüş, “Allah’a ve Resûlü’ne iman ediniz… İçinizden iman edip infakta bulunanlara büyük ecir vardır” âyet 7 meâlindeki âyeti okuyunca iman etmiştir. Fakat Âlûsî, Hz. Ömer’in İslâmiyet’e girmesine sebep olan sahifenin üzerinde Tâhâ sûresinin yazılı olduğuna dair kuvvetli bilgiler bulunduğunu hatırlatarak yukarıdaki rivayetin zayıf kabul edildiğini söyler Rûĥu’l-meǾânî, XIV, 164. Konuyla ilgili görüş ve rivayetler topluca değerlendirildiğinde Hadîd sûresinin ilk dokuz âyetinin Mekke döneminde, diğer âyetlerinin ise Medine yıllarında ve Mekke’nin fethinden sonra nâzil olduğu sonucuna varılabilir. Âyet sayısı yirmi dokuz olan sûrenin fâsılası ب، د، ر، ز، م، ن harfleridir. Adını 25. âyette geçen ve “demir” anlamına gelen hadîd kelimesinden alır. Tesbihle başladıkları için “Müsebbihât” denilen beş sûrenin ilkidir diğerleri Haşr, Saf, Cuma ve Tegābün sûreleridir.Allah’ın bazı sıfatları, özellikle ilim ve kudretinin delilleri, iman etmenin, infak ve ihsanda bulunmanın gerekliliği, âhiretteki durumları bakımından müminlerle münafıkların karşılaştırılması, dünya hayatının anlamı, Hıristiyanlık’taki ruhbanlık uygulaması Hadîd sûresinin başlıca konularını teşkil önceki sûrenin son âyetinde yer alan, “Rabbinin yüce ismini tenzihle an” emrinin açıklaması mahiyetinde olmak üzere göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsinin Allah’ı tesbih ettiğini bildiren âyetle başlayan sûrenin ilk bölümünde Allah’ın görünen ve görünmeyen âlemlerdeki hükümranlığının büyüklüğü, kudretinin ve ilminin genişliği dile getirildikten sonra insanlar kendilerini imana davet eden, aydınlığa çıkarmak isteyen Peygamber’e inanmaya çağırılır. Dünya malının emanet olduğuna işaret edilerek infakın gerekliliği üzerinde durulur. Bu arada Mekke fethinden daha zayıf bir görüşe göre Hudeybiye Antlaşması’ndan önce infak ve cihad gibi faaliyetlerde bulunanların fetihten sonra bu hayırları yapanlardan daha üstün olduğu, her hâlükârda Allah rızası için iyilik edenlerin daha fazlası ile ödüllendirileceği kısımda 12-19, samimiyetle inanan erkek ve kadın müminlerin âhirette elde edecekleri kazanç ve mükâfatlara dikkat çekilir; buna karşılık dil ucuyla “inandık” demekle birlikte şeytanın aldatmasına kapılıp şüpheler içinde boğulan ve müslümanların bir felâkete uğramalarını dört gözle bekleyen erkek ve kadın münafıkların âhiretteki acıklı durumları tasvir edilir. Allah yolunda infak etmenin O’na güzel bir borç karz-ı hasen vermek gibi olduğu vurgulanır ve bunun imandaki ihlâs ve samimiyeti ortaya koyduğu uygun olarak etkileyici bir üslûbun hâkim olduğu üçüncü bölümde 20-24 dünya hayatının geçici ve aldatıcı olduğu, bu sebeple Allah’ın mağfiretini ve cennetini kazandıracak işlerde yarışmanın icap ettiği anlatıldıktan sonra her şeyin Allah’tan geldiği, dolayısıyla insanların kaybettiklerine üzülmemeleri, elde ettikleriyle de şımarmamaları gerektiği ifade son bölümünde 25-29 insanların adaleti yaşatabilmeleri için Allah’ın peygamberlerle kitaplar gönderdiği belirtilir; ayrıca hem güç sembolü olan hem de insanlara çeşitli faydalar sağlayan demirin de bir nimet olarak yaratıldığından söz edilir. Âyetin üslûbundan, Allah’ın dinine ve peygamberlerine yardım eden, hak ve adaleti ayakta tutmak isteyenlerin bu gayelerini gerçekleştirebilmek için demirle sembolize edilen maddî güce ve siyasî otoriteye sahip olmaları gerektiği anlaşılmaktadır. Sonraki âyetlerde Hz. Nûh’un, İbrâhim’in ve diğer peygamberlerin gönderilişine işaret edilmekte; özellikle Hz. Îsâ’nın ve ona bağlananların şefkat ve merhameti temsil ettikleri, bunun yanında bir de ruhbanlık icat ettikleri halde buna hakkıyla riayet etmedikleri bildirilmektedir. Sûre, müslümanlardan, ilâhî emirlere uyup imanda sebat göstermelerini isteyen, böyle yaptıkları takdirde Allah’ın kendilerine yardım edeceğini ve yollarını aydınlatacağını müjdeleyen, ilâhî lutuf ve ikrama müslümanların Ehl-i kitap’tan daha çok lâyık olduğuna işaret eden âyetlerle sona sûresinden itibaren beşi tesbihle başlayan on sûre Medine’de nâzil olan son sûrelerdir. Daha önce inen sûreleri tamamlayıcı nitelikteki bu sûreler iman ve ahlâkla ilgili son bilgileri, son öğütleri ihtiva eder. Bunlarda doğru bilginin, sağlam iman ve tutarlı davranışın ne olduğu fazileti hakkında İrbâd b. Sâriye’den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir “Hz. Peygamber yatıp uyumadan önce Müsebbihât’ı okur ve bunlarda bin âyetten daha faziletli bir âyetin bulunduğunu söylerdi” Müsned, IV, 128; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 97; Tirmizî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 21, “DaǾavât”, 22. Übey b. Kâb’dan rivayet edilen ve bazı tefsirlerde yer alan meselâ bk. Zemahşerî, IV, 70; Beyzâvî, II, 501, Hadîd sûresini okuyan kimsenin Allah’a ve peygamberlerine inananlardan sayılacağını bildiren hadisin mevzû olduğu kabul edilmiştir İbnü’l-Cevzî, I, 239-241; Zerkeşî, I, 432.BİBLİYOGRAFYARâgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ĥdd” md.; Müsned, IV, 128; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 97; Tirmizî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 21, “DaǾavât”, 22; Zemahşerî, el-Keşşâf Beyrut, IV, 70; İbnü’l-Cevzî, el-MevżûǾât nşr. Abdurrahman M. Osman, Medine 1386/1966, I, 239-241; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, İstanbul 1303, II, 501; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿân, VIII, 30; Zerkeşî, el-Burhân, I, 432; Fîrûzâbâdî, Beśâǿir nşr. M. Ali en-Neccâr, Beyrut, ts. el-Mektebetü’l-İlmiyye, I, 453-455; İbn Hacer, el-Kâfi’ş-şâf Zemahşerî, el-Keşşâf [Beyrut] içinde, IV, 164; Süyûtî, ed-Dürrü’l-menŝûr, Beyrut 1403/1983, VIII, 46; el-İtķān, Kahire 1381/1961, I, 12; Esbâbü’n-nüzûl, Kahire 1986, s. 190-191; Abdürrezzak b. Ahmed el-Kâşânî, Te’vîlât trc. Ankaravî İsmail Efendi, Ankara 1987, III, 154-161; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî, Beyrut 1408, XIV, 164-195; Elmalılı, Hak Dini, VI, 4728-4771; Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu, İstanbul 1947, II, 831-837; Abdullah Mahmûd Şehhâte, Ehdâfü külli sûretin ve maķāśıdühâ fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Kahire 1980, II, 205-212; Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân trc. Muhammed Han Kayanî İstanbul 1987, IV, 105-138; Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-tefâsîr trc. Sadreddin Gümüş-Nedim Yılmaz, İstanbul 1992, VI, Işık We use cookies on our website to give you the most relevant experience by remembering your preferences and repeat visits. By clicking “Accept All”, you consent to the use of ALL the cookies. However, you may visit "Cookie Settings" to provide a controlled consent.
Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۖ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti vel ardardı, ve huvel azîzul hakîmhakîmu. Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Türkçesi Kökü Arapçası tesbih etmiştir س ب ح سَبَّحَ Allah’ı لِلَّهِ her şey مَا bulunan فِي göklerde س م و السَّمَاوَاتِ ve yerde ا ر ض وَالْأَرْضِ O وَهُوَ azizdir ع ز ز الْعَزِيزُ hakimdir ح ك م الْحَكِيمُ Diyanet İşleri Başkanlığı Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Diyanet Vakfı Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah´ı tesbih etmektedir. O, azîzdir, hakîmdir. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Göklerde ve yerde bulunan herşey Allah´ı tesbih etmektedir. O öyle güçlüdür, öyle hikmet sahibidir Elmalılı Hamdi Yazır Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah´ı tesbih etmektedir. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Ali Fikri Yavuz Göklerde ve yerde ne varsa, hep Allah’ı tesbhih etmektedir. O, Azîz’dir= her şeye gâlibdir, Hakîm’dir= işinde hikmet sahibidir. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Tesbih etmekte Allahı Göklerde ve yerdeki, o öyle azîz, öyle hakîmdir Fizilal-il Kuran Göklerdeki ve yerdeki tüm varlıklar Allah´ı noksanlıklardan tenzih ederler. O üstün iradelidir ve her işi yerinde yapar. Hasan Basri Çantay Göklerde ve yerde ne varsa Allâhı tesbîh ve tenzîh etmekdedir. O, mülkünde gaalib-i mutfak, sun´unda saahib-i hikmetdir. İbni Kesir Göklerde ve yerde olanlar Allah´ı tesbih etmektedirler. Ve O; Aziz´dir, Hakim´dir. Ömer Nasuhi Bilmen Göklerde ve yerde ne var ise Allah için tesbih etmektedır. Ve O, azîzdir, hakîmdir. Tefhim-ul Kuran Göklerde ve yerde olanların tümü Allah´ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü aziz olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
23 Kasım 2019 Sureler Hadid suresi 29 ayetten oluşan bir suredir. Bazı hadisi şeriflerde Halid suresinin fazileti ile ilgili bilgiler bulunduğu için bu sureyi okumak çok faziletlidir. Bir de Hz. Ali ra bir sözünde Hadid suresi ilk 10 ayeti veya ilk 6 ayeti okunmasını tavsiye etmiştir. Halid suresi tesbih ifadesiyle başladığı için “müsebbihât” diye anılan beş surenin birincisidir. Diğer dört sure; Haşr suresi, Saf suresi, Cuma suresi ve Tegabün suresidir. Halid suresinin ve devamındaki dört sure ile ilgili Hz. Peygamber Efendimiz Sav yatmadan önce “müsebbihât”ı okur ve bunlarda bin ayetten faziletli bir ayetin bulunduğunu söylerdi. Tirmizi Hz. Ali ra; “Ya Bera! Allah’a İsm-i A’zam’ı en yüce ismi ile dua etmek istersen, Hadid Sûresi’nin baş tarafından on ayeti ve Haşr Sûresi’nin sonunu oku, sonra de kiEy o, böyle olan ve O’ndan başka böyle bir şey olmayan zât! Senden bana şöyle şöyle yapmanı dilerim.”Vallahi ya Bera, bununla benim aleyhime dua etsen yere geçerim’ Deylemi Ayrıca bazı kaynaklarda İlk 6 ayeti olarakta geçmektedir. Bir kimsenin bir isteği, bir arzusu olduğu zaman Hadid suresi ilk 10 ayeti veya ilk 6 ayeti ile Haşr suresinin son 4 ayetinin okunması tavsiye edilir. Zaten Haşr suresinin son ayetleri Hüvallahüllezi Suresi olarak bilinir ve genelde sabah ve akşam namazlarından sonra okunmaktadır. Bakınız Hüvallahüllezi Suresi Hadid Suresi İlk 10 Ayet Okunuşu Sebbeha liAllâhi mâ fî-ssemâvâti vel-ardis ve huve-l’azîzu-lhakîmLehu mulku-ssemâvâti vel-ardis yuhyî ve yumîtus ve huve alâ kulli şey-in kadîrHuve-l-evvelu vel-âhiru ve-zzâhiru velbâtinus ve huve bikulli şey-in alîmHuve-llezî haleka-ssemâvâti vel-arda fî sitteti eyyâmin śümme-stevâ alâ-l’arşic ya’lemu mâ yelicu fî-l-ardi vemâ yahrucu minhâ vemâ yenzilu mine-ssemâ-i vemâ ya’rucu fîhâs ve huve me’akum eyne mâ kuntumc vaAllâhu bimâ ta’melûne basîrLehu mulku-ssemâvâti vel-ardic ve-ilaAllâhi turce’u-l-umûrYûlicu-lleyle fî-nnehâri ve yûlicu-nnehâra fî-lleylic ve huve alîmun bizâti-ssudûrÂminû biAllâhi ve rasûlihi ve enfikû mimmâ ce’alekum mustahlefîne fîhis fellezîne âmenû minkum ve enfekû lehum ecrun kebîrVemâ lekum lâ tu/minûne biAllâhi ve-rrasûlu yed’ûkum litu/minû birabbikum ve kad ehaze mîśâkakum in kuntum mu/minînHuve-llezî yunezzilu alâ abdihi âyâtin beyyinâtin liyuhricekum mine-zzulumâti ilâ-nnûric ve-innaAllâhe bikum leraûfun rahîmVemâ lekum ellâ tunfikû fî sebîliAllâhi veliAllâhi mîrâśu-ssemâvâti vel-ardic lâ yestevî minkum men enfeka min kabli-lfethi ve kâtelec ulâ-ike a’zamu deraceten mine-llezîne enfekû min ba’du ve kâtelûc ve kullen ve’adaAllâhu-lhusnâc vaAllâhu bimâ ta’melûne habîr Anlamı Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet ve yerin hükümranlığı yalnızca O’nundur. Diriltir, öldürür. O her şeye hakkıyla gücü ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir. O, gökleri ve yeri altı günde altı evrede yaratan, sonra Arş’a kurulandır. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Bütün işler ancak ona gündüze sokar, gündüzü de geceye sokar. O, göğüslerin özünü kalplerde olanı hakkıyla ve Resülüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, Allah yolunda harcayın. İçinizden iman edip de Allah yolunda harcayanlar var ya; onlar için büyük bir mükafat sizi, Rabbinize iman etmeniz için davet edip dururken size ne oluyor da Allah’a iman etmiyorsunuz? Halbuki Allah ezelde sizden sağlam bir söz de almıştı. Eğer inanacak kimselerseniz bu çağrıya uyun.O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed’e apaçık âyetler indirendir. Şüphesiz Allah, size karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir. Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten Mekke fethinden önce harcayanlar ve savaşanlar, diğerleri ile bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı cenneti vadetmiştir. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
KuranHADÎD Suresi1. Ayetiسَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُsebbehatesbih ettili allâhiAllah'ımâşeyfî es semâvâtisemalarda, göklerdeve el ardıve arz, yervevehuveoel azîzuazîz, üstün ve güçlüel hakîmuhakîm olan, hüküm ve hikmet sahibi 12345>Abdulbaki GölpınarlıTenzîh eder Allah'ı ne varsa göklerde ve yeryüzünde ve odur üstün, hüküm ve hikmet ParlıyanGöklerde ve yerde olan herşey, Allah'ın sınırsız kudretini yüceltip tesbih etmektedir. Çünkü O, çok üstün ve güçlüdür, O'nun gücüne hiçbir güç erişemez ve karşı koyamaz, O yaptığı herşeyi yerli yerince UğurGöklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O, azîzdir, HulusiSemâlarda ve arzda olan her şey Allâh'ı işlevleriyle tespih etmektedir! "HÛ" Aziyz'dir, Hakiym' TekinGöklerdeki ve yerdeki varlıkların ve imkânların tamamı Allahın koyduğu düzen içinde görevlerini yaparak Allah’ı tesbih ve zikretmektedirler. O kudretli, hikmet sahibi ve Varol Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih etti etmektedir. O, güçlüdür, hikmet BulaçGöklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü aziz olandır, hüküm ve hikmet Fikri YavuzGöklerde ve yerde ne varsa, hep Allah’ı tesbhih etmektedir. O, Azîz’dir= her şeye gâlibdir, Hakîm’dir= işinde hikmet BayraklıGöklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O,güçlüdür; hikmet sahibidir.[ [607]608]Bekir SadakGoklerde ve yerde olanlar Allah'i tesbih ederler. O gucludur, Hakim' YıldırımGöklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbîh ve tenzîh eder. O, çok üstün, çok güçlüdür, hikmet KülünkoğluGöklerde ve yerde olan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O, mutlak galiptir, hüküm ve hikmet İşleri eskiGöklerde ve yerde olanlar Allah'ı tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim' VakfiGöklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O, azîzdir, YükselGöklerde ve yerde ne varsa ALLAH'ı yüceltir. O Üstündür, Hamdi YazırTesbih etmekte Allahı Göklerde ve yerdeki, o öyle azîz, öyle hakîmdirElmalılı sadeleştirilmişGöklerde ve yerde bulunan herşey Allah'ı tesbih etmektedir. O öyle güçlüdür, öyle hikmet sahibidirElmalılı sadeleştirilmiş - 2Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet KuranGöklerdeki ve yerdeki tüm varlıklar Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederler. O üstün iradelidir ve her işi yerinde OnanGöklerde ve yerde olanların tümü Tanrı'yı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü aziz olandır, hüküm ve hikmet Basri ÇantayGöklerde ve yerde ne varsa Allâhı tesbîh ve tenzîh etmekdedir. O, mülkünde gaalib-i mutfak, sun'unda saahib-i hikmetdir. Hayrat Neşriyat Göklerde ve yerde ne varsa, Allah’ı tesbîh etmektedir. Çünki O, Azîz kudreti dâimâ üstün gelendir, Hakîm her işi hikmetli olan KesirGöklerde ve yerde olanlar Allah'ı tesbih etmektedirler. Ve O; Aziz'dir, Hakim' ÇelikGöklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih eder. O üstün güç sahibidir, hikmet EsedGöklerde ve yerde olan her şey Allah'ın sınırsız kudretini yüceltir; çünkü yalnız O'dur güç sahibi, hikmet sahibi!Ömer Nasuhi BilmenGöklerde ve yerde ne var ise Allah için tesbih etmektedır. Ve O, azîzdir, ÖngütGöklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O Azîz'dir, hükmünde hikmet PirişGöklerde ve yerde olanlar Allah’ı tesbih ederler. O, azizdir, YıldırımGöklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ı tenzih ve tesbih eder. O azîz ve hakîmdir üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir.Süleyman AteşGöklerde ve yerde bulunan her şey Allâh'ı tesbih etmiştir. O, azizdir, KuranGöklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü aziz olandır, hüküm ve hikmet ŞimşekGöklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Onun kudreti herşeye üstündür, hikmeti herşeyi Nuri ÖztürkGöklerde ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. Azîz'dir O, Hakîm'dir. 12345>En çok arananlar kelimelerEn çok okunan hakkında33 farklı kuran mealini aynı anda okumanızı ve kıyaslamanızı sağlar, Kuran ayetlerinin Arapçasını okunaklı şekilde sunar. Arapça okunuşlarını Türkçe seslendirme karşılığıyla birlikte görebilmenize yarar. Hepsinden önemlisi, Çok uzun çalışmalar sonucu özel olarak geliştirilmiş arama motoru ile; Tüm kuran meallerini ve arapça karşılıklarını doğru ve hızlı şekilde aramanızı sağlar.
Güncelleme Tarihi Haziran 29, 2021 1418Oluşturulma Tarihi Nisan 13, 2020 1523Hadid Suresi Medine döneminde inmiştir. 29 âyettir. Sûre, adını 25. âyette geçen “elHadîd” kelimesinden almıştır. Hadîd, demir demektir. Sûrede başlıca, tüm kâinatın Allah’a ait olduğu ve kâinatta dilediği gibi tasarruf edeceği, Allah’ın dinini yüceltmek için can ve mal ile mücadelenin gerekliliği, dünya hayatının geçiciliği ve aldatıcılığı konu edilmektedir. İşte, Hadid Suresi tefsiri, Türkçe ve Arapça okunuşu ile anlamı hakkında detaylı bilgilerHadid Suresi Mushaftaki sıralamada elli yedinci, iniş sırasına göre doksan dördüncü sûredir. Zilzâl sûresinden sonra, Muhammed sûresinden önce nâzil olmuş ve genellikle Medine’de inen sûreler arasına yerleştirilmiştir. Hadid Suresi için İbn Âşûr bunun, Mekkî mi Medenî mi olduğu hususu en tartışmalı sûre olduğunu ifade eder. Fakat hemen bütün âlimler hem Mekkî hem Medenî âyetler ihtiva ettiğini kabul ederler. İşte, Hadid Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu başta olmak üzere tefsiri ve anlamı hakkında detaylı bilgilerHADİD SURESİ ANLAMIHadid Suresi için 25. âyetindeki “demir” anlamına gelen hadîd kelimesi sûreye ad Teâlâ’nın bazı sıfatlarına, evrendeki mutlak egemenliğine dikkat çekilerek başlayan sûrede, iman ve infakın önemi üzerinde durulmakta, âhirette müminler münafıklardan ve kâfirlerden ayrılıp kurtuluşa ererlerken diğerlerinin içine düşeceği acı durum tasvir edilmekte, dünya hayatının âhiret inancından bağımsız olması halinde anlamını yitireceği, buna karşılık insanın iyi bir kul olabilmek için hıristiyan rahiplerinin yaptığı gibi dünyayı tamamen terketmesinin gerekmediği hususu SURESİ FAZİLETİTesbih ifadesiyle başladıkları için “müsebbihât” diye anılan beş sûrenin ilkidir diğerleri Haşr, Saf, Cuma ve Tegåbün sûreleridir. Bu ve devamındaki dört sûrenin faziletiyle ilgili olarak şöyle bir hadis rivayet edilmiştir Hz. Peygamber yatmadan önce “müsebbihât”ı okur ve bunlarda bin âyetten faziletli bir âyetin bulunduğunu söylerdi Tirmizî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 21, “Daavât”, 22.HADİD SURESİ TEFSİRİGöklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾1﴿ Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O'nundur. Diriltir, öldürür. O her şeye hakkıyla gücü yetendir. ﴾2﴿ O, ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın'dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir. ﴾3﴿ O, gökleri ve yeri altı günde altı evrede yaratan, sonra Arş'a kurulandır. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir. ﴾4﴿ Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Bütün işler ancak ona döndürülür. ﴾5﴿ Geceyi gündüze sokar, gündüzü de geceye sokar. O, göğüslerin özünü kalplerde olanı hakkıyla bilendir. ﴾6﴿Evrendeki bütün varlıkların Allah’ı tesbih ettiklerinin belirtilmesini takiben, O’nun eşsizliğini ve benzersizliğini gösteren niteliklerine dikkat çekilerek bu tesbihin gerekçesi sayılabilecek bir açıklama yapılmaktadır O, üstün güç ve engin hikmet sahibidir azîz ve hakîmdir; göklerde ve yerde mutlak egemenlik O’nundur; O, hem hayat verme hem hayatı sona erdirme kudretini haizdir ve gücünün yetmeyeceği iş yoktur; O, evvel ve âhir, zâhir ve bâtındır, ilmi her şeyi kuşatmıştır; belli hikmetlerle gökleri ve yeri yaratmıştır, kendisi ise zamandan ve mekândan münezzehtir, ama her yerde hâzır ve nâzırdır. Yerde ve gökte cereyan eden her şeyi ve yapılanları görmektedir. Göklerin ve yerin egemenliği öylesine O’nundur ki onların ve oralarda bulunanların âkıbetine hükmedecek olan da yalnız O’dur ve bütün işler dönüp dolaşıp O’na varır. Kulların içinde yaşadığı zamanın gece ve gündüz şeklinde dilimlere ayrılması da O’nun kudretinin eseridir, dolayısıyla O’ndan gizlenebilecek hiçbir şey yoktur. O kalplerin derinliklerinde bulunanları dahi bilmektedir. Tesbih, kısaca, bir yandan şuurlu varlıkların iradî olarak Allah Teâlâ’nın her türlü noksanlıktan uzak olduğunu söz ve davranışlarla ortaya koymaları diğer yandan da evrendeki bütün varlıkların ilâhî yasalara zorunlu olarak boyun eğip O’nun hükümranlığını itiraf etmeleri anlamına gelir ayrıca bk. İsrâ 17/44. 3. âyette zikredilen “evvel, âhir, zâhir, bâtın” isimleri Hz. Peygamber’in, Allah’ın doksan dokuz isminin sayıldığı “esmâ-i hüsnâ” ile ilgili hadisin yanı sıra, onun şu şekilde başlayan bir münâcâtında da yer alır “Allahım! Sen evvelsin, senden önce olan yoktur; sen âhirsin, senden sonra da hiçbir şey yoktur. Sen zâhirsin, senden daha açık ve üstün olan yoktur; Sen bâtınsın, senden daha gizli ve senden öte hiçbir şey yoktur...” Müslim, “Zikr”, 61; Tirmizî, “Daavât”, 19. Bunların anlamları kısaca şöyledir a Evvel Allah Teâlâ kadîmdir, ezelîdir; varlığının başlangıcı yoktur; O, her şeyin başlangıcı ve başlatıcısıdır. b Âhir Allah Teâlâ bâkidir, ebedîdir; varlığının sonu yoktur; her şey sonludur ve sonunda O’na ulaşmak üzere vardır. c Zâhir Allah Teâlâ’nın varlığı ve varlığının kanıtları, kudretinin eserleri açıktır. O açıkta olanları bilir; üstündür, yücedir, hikmet sahibidir. d Bâtın O’nun zâtının mahiyeti gizlidir, yaratılmışlarca bilinemez; gözler O’nu göremez, akıllar O’nu idrak edemez, muhayyileler O’nu kuşatamaz. O ise bütün gizlilikleri bilir, her şeye nüfuz eder bilgi için bk. Bekir Topaloğlu, “Âhir”, “Bâtın”, “Evvel” maddeleri, DİA, I, 542, V, 187, XI, 545. Âyeti “O evveldir, âhirdir, zâhirdir, bâtındır” veya “O evvel, âhir, zâhir ve bâtındır” şeklinde de çevirmek mümkündür; meâlde, “ve” bağlaçlarının rolüyle ilgili olarak Zemahşerî’nin yaptığı açıklama IV, 63-64 esas alınıp bu isimlerden ilk ikisiyle son ikisi arasındaki bağı belirginleştiren bir tercüme yapılmıştır. İbn Âşûr ise bu yaklaşımı isabetli bulmaz bk. XXVII, 363; bu konudaki bazı mâna incelikleri ve kelâm problemleri hakkında bilgi için bk. Râzî, XXIX, 209-214; Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yaratması ve arşa istivâ etmesi hakkında bilgi için bk. Arâf 7/54; “gökten inen ve ona yükselen” ifadesi için bk. Sebe’ 34/2; Allah’ın geceyi gündüze, gündüzü geceye katması hakkında bk. Âl-i İmrân 3/27.HADİD SURESİ TEFSİRİNİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZHADİS SURESİ ARAPÇA lillahi ma fiyssemavati velardı ve huvel' mulkussemavati vel'ardı yuhyiy ve yumiytu ve huve 'ala kulli şey'in vel'ahıru vezzahiru velbatınu ve huve bikulli şey'in ' halekassemavati vel'arda fiy sitteti eyyamin summesteva 'alel'arşi ya'lemu ma yelicu fiylardı ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu minessemai ve ma ya'rucu fiyha ve huve me'akum eyne ma kuntum vallahu bima ta'melune mulkussemavati vel'ardı ve ilellahi turce'ul' fiynnehari ve yulicunnehare fiylleyli ve huve 'aleymun billahi ve resulihi ve enfiku mimma ce'alekum mustahlefiyne fiyhi felleziyne amenu minkum ve enfeku lehum ecrun ma lekum la tu'minune billahi verresulu yed'ukum litu'minu birabbikum ve kad ehaze miysakakum in kuntum mu' yunezzilu 'ala 'abdihi ayiten beyyinatin liyuhricekum minezzilimati ilennuri ve innallahe bikum lereufun malekum ella tunfiku fiy sebiylellahi ve lillahi miyrasussemavati vel'ardı la yesteviy minkum men enfeka min kablilfethı ve katele ulaike a'zamu dereceten minelleziyne enfeku min ba'du ve katelu ve kullen ve'adallahulhusna vallahu bima ta'melune zelleziy yukridullahe kardan hasenen feyuda'ıfehu lehu ve lehu ecrun terelmu'miniyne velmu'minati yes'a nuruhum beyne eydiyhim ve bieymanihim buşrakumulyevme cennatun tecriy min tahtihel'enharu haliduyne fiyha zalike huvelfevzul' yekululmunafikune velmunafikatu lilleziyne amenunzurna naktebis min nurikum kıylerci'u veraekum feltemisu nuren feduribe beynehum bisurin lehu babun batınuhu fiyhirrahmetu ve zahiruhu min kıbelihul' elem nekun me'akum kalu bela ve lakinnekum fetentum enfusekum ve terabbastum vertebtum ve ğarretkumul'emaniyyu hatta cae emrullahi ve ğarrekum la yu'hazu minkum fidyetun ve la minelleziyne keferu me'vakumunnaru hiye mevlakum ve bi' ye'ni lilleziyne amenu en tahşe'a kulubuhum lizikrillahi ve ma nezele minelhakkı vela yekunu kelleziyne utulkitabe min kablu fetale 'aleyhimul'emedu fekaset kulubuhum ve kesiyrun minhum ennallahe yuhyiyl'arda ba'de mevtiha kado beyyenna lekumul'ayati le'allekum ta' velmusaddikati ve akredullahe kardan hasenen yuda'afu lehum ve lehum ecrun amenu billahi ve rusulihi ulaik humussıddiykune veşşuhedau'ınde rabbihim lehum ecruhum ve nuruhum velleziyne keferu ve kezzebu biayatina ulaik ennemelhayatuddnuya le'ıbun ve lehvun ve ziynetun ve tefahurun beynekum ve ziynetun ve tefahurun biynekum ve tekasurun fiyl'emvali vel'evladi kemeseli ğaysin a'cebelkuffare nebatuhu summe yekunu hutamen ve fiyl'ahıreti 'azabun şeduydun ve mağfiretun minallahi ve rıdvanun ve melhayatuddunya illa meta' ila mağfiretin min rabbikum ve cennetin 'arduha ke'ardissemai vel'ardı u'ıddet lilleziyne amenu billahi ve rusulihi zalike fadlullahi yu'tiyhi men yeşa'u vallahu zulfadlil' esabe min musıybetin fiyl'ardı ve la fiy enfusikum illa fiy kitabin min kabli en nebreeha inne zalike 'alellahi te'sev 'ala ma fatekum ve la tefrahu bima atakum vallahu la yuhıbbu kulle muhtalin yebhalune ve ye'murunennase bilbuhli ve men yetevelle feinnallahe erselna rusulena bilbeyyinati ve enzelna me'ahumulkitabe velmiyzane liyekumennasu bilkıstı ve enzelnelhadiyde fiyhi be'sun şediydun ve menafi'u linnasi ve liya'lemallahu men yensuruhu ve rusulehu bilğaybi innallahe kaviyyun ' lekad erselna nuhan ve ibrahiyme ve ce'alna fiy zurriyyetihimennubuvvete velkitabe feminhum muhtedin ve kesiyrun minhum kaffeyna 'ala asarihim birusulina ve kaffeyna bi'ıysebni meryeme ve ateynahul'inciyle ve ce'alna fiy kulubilleziynettebe'uhu re'feten ve ramheten ve rehbaniyyetenibtede'uha ma ketebnaha 'aleyhim illebtiğae rıdvanillahi fema re'avha hakka ri'ayetiha feateynelleziyne amenu minhum ecrehum ve kesiyrun minhum eyyuhelleziyne amenuttekullahe ve aminu biresulihi yu'tikum kifleyni min rahmetihi ve yec'al lekum nuren temşune bihi ve yağfir lekum vallahu ğafurun ya'leme ehlulkitabi ella yakdirune 'ala şey'in min fadlillahi ve ennelfadle biyedillahi yu't'yhi men yeşa'u'vallahu zulfadlil' SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞUGöklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet ve yerin hükümranlığı yalnızca O'nundur. Diriltir, öldürür. O her şeye hakkıyla gücü ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın'dır. O, her şeyi hakkıyla gökleri ve yeri altı günde altı evrede yaratan, sonra Arş'a kurulandır. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla ve yerin hükümranlığı O'nundur. Bütün işler ancak ona gündüze sokar, gündüzü de geceye sokar. O, göğüslerin özünü kalplerde olanı hakkıyla ve Resülüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, Allah yolunda harcayın. İçinizden iman edip de Allah yolunda harcayanlar var ya; onlar için büyük bir mükafat vardır. Peygamber, sizi, Rabbinize iman etmeniz için davet edip dururken size ne oluyor da Allah'a iman etmiyorsunuz? Halbuki Allah ezelde sizden sağlam bir söz de almıştı. Eğer inanacak kimselerseniz bu çağrıya uyun. O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed'e apaçık âyetler indirendir. Şüphesiz Allah, size karşı çok esirgeyici, çok ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten Mekke fethinden önce harcayanlar ve savaşanlar, diğerleri ile bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı cenneti vadetmiştir. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Kim Allah'a güzel bir borç verecek ki, Allah da onu kendisine kat kat ödesin. Ona çok değerli bir mükafat da erkeklerle mü'min kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün kendilerine şöyle denir "Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedi olarak kalacağınız cennetlerdir." İşte bu büyük başarıdır. Münafık erkeklerle münafık kadınların, iman edenlere, "Bize bakın ki sizin ışığınızdan biz de aydınlanalım" diyecekleri gün kendilerine, "Arkanıza dünyaya dönün de bir ışık arayın" denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet, onlar münafıklar tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır. Münafıklar mü'minlere şöyle seslenirler "Biz de dünyada sizinle beraber değil miydik?" Mü'minler de derler ki "Evet, fakat siz kendinizi yaktınız. Başımıza musibetler gelmesini gözlediniz, şüphe ettiniz. Allah'ın emri gelinceye kadar kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı şeytan Allah hakkında da sizi aldattı."Bugün artık ne sizden, ne de inkar edenlerden bir fidye alınır. Barınağınız ateştir. Size yaraşan odur. Orası gidilecek ne kötü yerdir!İman edenlerin Allah'ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan bir çoğu fasık kimselerdir. Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. Düşünesiniz diye gerçekten, size âyetleri açıkladık. Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler var ya, verdikleri onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükafat da ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar sözü özü doğru kimseler ve Allah katında şahitlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır. İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. Nihayet hepsi yok olur gider. Tıpkı şöyle Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise dünyadaki amele göre ya çetin bir azap veya Allah'ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah'a ve Resûlüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta Levh-i Mahfuz'da yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye böyle yaptık. Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez. Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emreden kimselerdir. Kim yüz çevirirse bilsin ki şüphesiz Allah ganîdir, zengindir, övülmeye biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı ölçüyü indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yarattık ki insanlar ondan yararlansınlar. Allah da kendisine ve Resüllerine gayba inanarak yardım edecekleri bilsin. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. Andolsun, biz Nûh'u ve İbrahim'i peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği ve kitabı onların soylarına da verdik. Onlardan kimi doğru yola ermiştir, ama içlerinden birçoğu da fasık bunların peşinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa'yı gönderdik, ona İncil'i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. Kendiliklerinden icat ettikleri ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah'ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükafatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık iman edenler; Allah'a karşı gelmekten sakının ve peygamberine iman edin ki, size rahmetinden iki kat pay versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet açıkladık ki, kitap ehli, Allah'ın lütfundan hiçbir şeyi kendilerine has kılmaya güçlerinin yetmeyeceğini ve lütfun, Allah'ın elinde olduğunu, onu dilediği kimseye vereceğini bilsinler. Allah büyük lütuf sahibidir.
hadid suresi ilk 10 ayeti dinle