🌘 Hatasını Kabul Etmeyen Insana Ne Denir
SadeceAllaha inananlara ne denir? Yaradancılık, anlamına gelen deizm, dünyaya veya evrenin işleyişine müdahale etmeyen tek tanrı olduğuna inanan ve tüm dinleri reddeden bir inanç biçimidir.
hatasınıkabul etmeyen insandan ne kendine ne insanlığa fayda gelmez. 15 Sep 2021
hata yapmaya devam eden insandır. kibrin gostergesidir. hataya karsi uyarilmaktan rahatsiz olmak, hata kabul etmemek, kabul ettigin hatayi duzeltmeye karsi bir istek duymamak, kibir gostergesidir. hatalı olduğunu düşünmeyen insandır, kendini haklı görüyordur.
1 Cevap. Muslera müslüman mı. Misafir - 29 Haziran 2022 sordu. 2 Cevap. Fevzeddin isminin anlamı. Misafir - 18 Haziran 2022 sordu. 5 Cevap. Kelmahmud@goole.com. Misafir - 12 Haziran 2022 sordu.
Deizm temelde, Tanrı’ya inanıp ancak hiçbir dini kabul etmeyen görüştür. Deizm inancında her şeyi başlatan, evreni bir saat gibi kuran bir Tanrı inancı vardır.
Hayır, bu durumda o kusursuz yaratıcı kendisiyle çelişmiş olur. Bu durumda iki ihtimal vardır. 1) Kusursuz yaratıcı vardır ve o şu an için sadece tek bir din göndermiştir. 2) Kusursuz yaratıcı diye bir şey yoktur ve dinler insan uydurmasıdır. Yani benim açımdan, matematiksel olarak bile sadece bu 2 ihtimal vardır.
Bu da insanın kendi nefsine dönmesi, zaaf, hata ve kusurlarını görmesiyle mümkündür ki, buna “nefs muhâsebesi”, yani “öz eleştiri” denir. Biz ne kadar kendi kusurlarımızla meşgul olursak, o kadar başkalarının kusurlarını aramaktan kurtuluruz. Ne kadar kendi derdimizle meşgul olursak, o kadar kendimizi bulmuş oluruz.
SAFFAT SURESİ ANLAMI VE DİYANET MEALİ. Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah'ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilahınız gerçekten bir tek ilahtır
a Şirk b) Tevhid c) İslam d) Tebliğ 12) Allah'tan başka ilahlar olduğunu kabul eden, O'na ortak koşan kişiye ne denir? a) Müşrik b) Mümin c) Kafir d) Müslüman 13) İman etmek insana hangisini kazandırmaz? a) Huzur b) Sevap c) Cennet d) Günah 14) Allah'a ve O'nun gönderdiklerine iman etmeyene ne isim verilir?
Deizm Tanrı’ya inanıp ancak hiçbir dini kabul etmeyen görüştür. Deizm de her şeyi başlatan, evreni bir saat gibi kuran bir Tanrı inancı vardır. Ancak bu Tanrı şimdiki zamana karışmaz, kişisel değildir ve asla vahiy aracılığıyla bir din oluşturmamış ya da insanlığa hitap etmemiştir.
VarlığıMadde Olarak Kabul Edenler (Materyalistler) Varlığın maddi cinsten olduğunu ileri sürenlere felsefede maddeciler (materyalistler) denir. Materyalistlere göre var olan her şey bize başka türlü görünse de gerçekte maddedir veya maddi bir şeydir. Madde mekanda bir yer işgal eden, elle tutulabilir, somut, fiziksel
Mrb benim sorum: oğlum 4.5 yaşında kötü bir şey yaptığı zaman suçu başkasına atıyor kesinlikle kabullenmiyor hiç bir zaman şiddet uygulamadım bağırmadım korkutmadım gözümüzün önünde yaptığı şeyi kabullenmiyor altına kaçırınca bile ben yapmadım babam yaptı abim yaptı diyor.🙈 bende bu huyun onda kalıcı olmasından endişe ediyorum sizce nasıl
Kq8NYG. ON BİR AYIN SULTANI RAMAZAN 11 ayın sultanı diye adlandırdığımız Ramazan orucu, sağlığı yerinde olan her Müslüman’a farzdır. Zira Ramazan’ın hakikatine vasıl olamayan, Ramazan orucunu idrak edemeyen ve kabul etmeyen kişilere ise zorunlu değildir. Allah cc. “Ey iman edenler! Size namaz farz kılındı.” Yine “Ey iman edenler, oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” diye buyurmaktadır. Bkz. Bakra 183 Değerli gönül dostu kardeşlerim; orucun zahiri ve batıni yönlerine geçmeden önce uruç etmek, yükselmek anlamına da gelen oruç ibadetini, üç ana başlıkta arz edelim. Bunlar sırası ile Sahur, İmsak ve İftardır. Söz konusu başlıklara sırası ile göz atalım ve sonrada konumuza devam edelim inşallah. SAHUR; oruç tutacak kişilerin imsak vaktinden önce, gece yedikleri yemeğe denir. Sahur oruca dayanma gücü verdiğinden, sahura kalkmak müstehaptır. Peygamberimiz sav. Efendimiz "Sahur yiyiniz; çünkü sahurda bereket vardır." diye buyurmuştur. İftarda acele etmek, sahuru ise geciktirmek sünnettir. Ayrıca sahur vakti, duaların makbul ve kabul olduğu vakitlerden biridir. İMSAK; sözlükte "kendini tutmak, engellemek, el çekmek, geri adım atmak" anlamlarına gelir. Dini bir kavram olarak ise iftar vaktine kadar yemeden, içmeden ve orucu bozan diğer şeylerden uzak durmak, el çekmek demektir. İmsakın zıttı ise iftardır. İslam'ın temel esaslarından biri olan orucun tek rüknü imsaktır. İmsak vakti, başka bir deyişle oruç yasaklarının başlama vakti, fecr-i sadık, yani tan yerinin ağarmasıdır. Bununla yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başladığı vakittir. İftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği, güneşin batma vaktidir. İFTAR İslam'ın beş şartından birisi olan oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar yemek, içmek ve diğer bedeni zevklerden uzak durmaktır. Dini bir kavram olarak iftar; orucu açmak, oruçluya orucunu açtırmak, başlanmış orucu bozmaktır. Oruçlu kimsenin vakti gelince usulüne uygun olarak orucunu açtığı zamandır. Peygamber sav. Efendimiz, iftar vakti girdikten sonra oruçlunun iftarda acele etmesini ve oruçlarını hurma veya tatlı bir şeyle ya da su veya tuz ile açmalarını tavsiye etmiştir. Oruç açılırken dua etmek sünnettir. Peygamber sav. Efendimiz, iftar esnasında yapılan duaların kabul edileceğini müjdelemiş ve kendisi de "Allah'ım, Senin rızan için oruç tuttuk, Senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur çünkü Sen her şeyi işiten ve bilensin." şeklinde dua buyurmuşlardır. Cenab-ı Hak bir hadis-i kutsilerinde buyuruyor ki “Ademoğlu'nun işlediği her iş kendisinindir, fakat oruç benimdir, onun mükafatını ben vereceğim." İnsan, orucun faziletine inanarak ve Allah'ın emrine itaat ederek yemeden, içmeden, nefsi arzulardan kendisini alıkoyar. Mevlâna Hazretlerinin şu veciz sözü ne kadar manidar değil mi dostlar? "Birçok oruç tutan vardır ki orucunu bozmuştur, nice yiyen vardır ki oruçludur.” diye buyurması bizler için bir tefekkür vesilesidir. Değerli dostlar; tuttuğumuz orucu avamın orucu gibi değil de aslolan havas, havassü’l-havas orucunu gibi tutabilmek önemlidir. Devamı için tıklayınız Mustafa AYALTI Altınoluk, 20 Ocak 2021
2028 Son Güncelleme 1001 Haber Kaynağı İyilik Sağlık / Genel inanış duygusal açıdan güçlü insanların şikayet etmeyen, bir kriz durumunda sakin kalabilen, asla duygularını belli etmeyen, asla ağlamayan kişiler olduğudur. Duyguları belli etmek zayıflık olarak görülür. Bu algı çok hatalıdır. Duygusal güç, ne o an verilen tepki, ne de durgunlukla alakalıdır. Tamamen kişinin sıkıntılarla zaman içinde nasıl başa çıktığı ve ne kadar hızlı bir şekilde toparladığıyla ilgilidir. Örneğin, iki girişimcinin 5 yıl uğraştıkları bir iş başarısız oldu diyelim. Girişimcilerden biri çok mutsuz ve ağlamaya başlıyor, diğeriyse duygularını içinde tutuyor. Hangisi duygusal açıdan daha güçlü? Bu soruyu o anda cevaplamak imkansız. Kişinin olay anındaki reaksiyonu, sonrasında ne yaptıklarına kıyasla çok daha az önemlidir. Olay olduğu an ağlayıp bütün hafta kendini berbat hisseden biri, hafta sonunda yeni bir fikirle işe dönebilir. Olay sırasında sakin kalan biri, yenilgi hissiyle girişimciliği tamamıyla bırakabilir. Böyle bir karşılaştırmada, ağlayan kişi çenesini sıkıp içine atan kişiye kıyasla duygusal açıdan çok daha güçlüdür. Çoğumuz böyle durumlarda kendimizi yanlış yargılarız. Zor durumlarda korktuğumuz veya duygusal davrandığımız için “zayıf” olduğumuzu düşünürüz. Ağrılarınızın sebebi bu olabilir! Gözyaşları hayal kırıklığının işaretidir, kaybetmiş olmanın değil. Asıl önemli olan geleceğe olan umudunuzu kaybetmemek, devam edebilmek ve o an olmasa da sonuç olarak kötü durumları aşabilmektir. Duygusal açıdan güçlü olup olmadığınızı merak ediyorsanız, bu 7 özelliğe sahip olup olmadığınızı düşünerek kararı kendiniz verebilirsiniz. Duygusal açıdan güçlü insanlar… Kötü durumların cesaretlerini kırmasına izin vermezler. Değişime daha hızlı ayak uydururlar. İhtiyaçlarını fark eder ve başkalarıyla paylaşırlar. Bir sorun çıktığında, sorunu takıntı etmek yerine nasıl çözebileceklerini düşünürler. Hatalarından ders çıkarırlar ve eleştiriye açıklardır. Zorlu bir duruma daha geniş bir perspektiften bakabilirler. Başarısızlık ve reddedilme gibi olaylardan sonra daha çabuk düzelirler. Eğer bu listeye bakıp duygusal olarak güçlü değil miyim diye soruyorsanız, olaylara bakış açınız üzerine çalışıp zamanla duygusal gücünüzü arttırabilirsiniz.
Yazar Aile olgusunun kendisine, tüm farklı ilişkilerin çok eşlilik, çekirdek aile, boşanmış çiftler diğeri tarafından olumsuzlanmasına, etiğe dayalı doğruculuğa ve en temelde de hata kabul etmeyen otoriteye -babaya / erkeğe- dair en keskin eleştirilerini sunan Force Majeure, ekseriyetle şunu haykırıyor Önce kendini tanı! İnsanları sıradan ve olağanüstü olmak üzere ikiye ayıran, kendini dâhi olarak gören ve içinde bir deha barındırdığı tezine dayanarak gayeleri uğruna cinayet işleyenlerin suçlu sayılmayacağını düşünen Raskolnikov’un, aslında bir dâhi olmadığını öğrenmesi ile yaşadığı yıkıma çoğumuz şahit olmuşuzdur. İşlediği suçu meşru kılmak adına yarattığı tüm sebeplere karşın günahının farkına varmış ve bunun gazabını çekmiştir. Dostoyevski’nin, karakterini oluştururken onu başta aklıyla, daha sonra duyguları ile hareket ettirmesinin de akıl-duygu diyalektiği ile yakından ilgisi var; çünkü insanı bir bütün olarak ele almıştır. Peki, Raskolnikov’un bu bütünlüğü tanıma -kendini bulma- seyri neden akıldan duyguya doğru bir rota izlemiştir? Sanırım bu sorunun cevabını George Lukacs’ın Dostoyevski hakkındaki incelemesine başladığı Robert Browning alıntısı olan “ruhumu sınayacağım” ibaresinde aramak en doğru izlek olacaktır. Ruhu sınamayı kendini tanıma olarak yorumlayabilir ve bu ilk karşılaşmanın “ben”den insana doğru ilerlediğini söyleyebiliriz; çünkü insanı salt düşünen bir varlık olarak ele alırsak ve duygulanan özelliğini geri plana itersek elde kalana insan değil, “ben” denir. İlişkilerin seyri de bu yöndedir “Ben”in iktidarlığından duygusal fırtınalar nedeni ile kendini tanımaya uzanır. Ruben Östlund’un Force Majeure / Turist filmini izlediğim ilk andan itibaren aklımın bir köşesinde Raskolnikov’un kendini tanıma seyri ve ruhun sınanması olgusu var. Çünkü film boyunca, Fransız Alpleri’ne kayak tatiline giden ve konformist yaşamın tüm devinimlerine sahip bir çekirdek ailenin kendilerini ve ilişkilerini tanıma seyirlerine anbean tanıklık ediyoruz; ve bu tanıklık, içinde birden çok yüzleşmeyi barındırıyor. Gnothi Seauton Kendini Tanı Kendilerinden hiçbir şüphe duymayan insanlar, birbirleri ve başkalarının ilişkileri hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadan yorum yapmaktan büyük haz duyarlar; çünkü onlar için kendilerini var etmenin en başat öğesi, insanı tanımaktır. Fakat unuttukları şey, başlıkta da belirtmiş olduğum ve Delphi’deki Apollon Tapınağı’nın girişinde altın harflerle yazılmış olan sözle birbirlerini gerçekten tanıyabilecekleridir Gnothi seauton Kendini tanı. Bir insanın düşünce ve duygularının, başka bir kişinin düşünce ve duyguları ile aynı olabileceği durumunu algılaması için, içinde bulunduğu şartlar anında neyi, niçin yaptığını düşünmesi yeterli olacaktır. Burada mevzu bahis olan korku gibi herkesçe aynı olan duygulardır, korku duyulan nesnelerin farklılığı değil. İşte Östlund’un Force Majeure / Turist filmi de tam olarak bu bahsettiklerim üzerine anlatısını kuruyor Korkunun ne zaman ve hangi durumlarda ortaya çıkacağını göz ardı eden anne ve babanın, koruyucu ebeveyn rollerini terk edemeyecekleri etik kuralı ile karşılaşmaları ve çevrelerindeki kişilerin kendi problemleri hakkında ne düşündükleri ile ilgilenerek aslında onların görüşlerinden ziyade ilişkideki otoritelerine / kendi doğrularına destekçi aramaları… Anne ve babanın düşünce ve duygu benzeşmesini korkuları temelinde ele almamın nedeni; korkulan nesne farklı olsa da filmdeki kırılma noktasının yaşandığı babanın korkusunun ortaya çıktığı an ve filmin sonunda annenin korkusunun ortaya çıktığı anda aynı reaksiyonda bulunmuş olmaları Koruyucu ebeveyn rollerini unutmaları. Diğer olanın, içinde bulunduğu durumlar hakkında kendi mantık ve düşünceleri çerçevesinde fikir beyan eden destekçilerin, -nasıl da hepimiz insanı tanıyoruz şovları- kendi ilişkileri mevzu bahis olduğunda benzer problemlere takılıp kaldıklarına da kan dondurucu bir tebessüm ile şahit oluruz. Kan dondurucu tebessüm diyorum; çünkü perdede izlenen durum karşısında atılan her kahkaha sonrası “neden gülüyorum?” diyerek kendimize kızabiliyoruz. Perde ile seyirci arasındaki mesafe, perdedekinin ben olduğu düşüncesini bertaraf edemiyor. Seyirci kendinden şüphe duymaktan vazgeçtikçe perdede kendinden şüphe duymayan insanı anlamanın mümkün olmadığı gerçeğine ulaşıyor; ki tebessümün nedeni de bu. Fakat normal hayatında çoğu kez tıpkı perdedeki gibi kendinden şüphe duymadığının bilincine eriştikçe de kendine kızıyor. Östlund’un filmde ulaştığı başarı da seyircide bu rahatsız ediciliği en yalın şekilde oluşturabilmesi. Devam edelim; Mecelle’nin ilk 99 genel hukuk maddesinden biri de “Mâni zail olunca memnu avdet eder”dir. Yani var olan bir engel nedeni ile uygulanmayan bir hüküm, engel ortadan kalkınca yürürlüğe girer. Hukuk terminolojisine göre tam karşılığı bu olsa da, halk arasında “yapmış olduğu bir eylemin hata olduğunu anlayan birinin, bu eylemi devam ettirmemesi gerekir” anlamı ile kullanıldığını da görürüz. Filmdeki zıt iki kutuptan biri olan babanın yaptığı hata ve hata sonrası takındığı tutum ile, annenin hata ve pişmanlığı yaşayan babaya karşı takındığı tutumun aynılığını en iyi bu cümle ile izah edebiliriz. İkisi de yaptıklarının yanlış olduğunun bilincine varıyor ama bu yanlışı kabullenmenin mümkün olmadığı da ortada. Çünkü yukarıda da bahsettiğim gibi ilişkilerin seyri “ben”in iktidarlığından kendini tanımaya doğru seyreder. Baba açlığın verdiği çaresizlikle tüm gücü ile çevresine saldıran aç bir kurt gibi ilişkideki iktidarının zedeleneceği korkusu ile en büyük dayanağı yalana / kabullenmemeye sarılmışken, anne hata karşısında kuşanılan insanın en büyük günahı olan kibri, pişmanlık karşısında da sürdürerek iktidarı sallanan bireyin tek sarıldığı gerçekliğe yönelir. Burada bir duraksadık değil mi? Çünkü yüzleşme şimdi başlıyor. Ne demiştik yukarıda? Kendinden şüphe duymayan insanı anlamak mümkün değil, evet; kişi en kötü olandan nasıl bir farkı olduğunu hissediyor ki şüpheye mahal vermiyor? Babanın ilk andan itibaren hatasını kabul etmeyip haklı olduğunu düşünmesi, Raskolnikov’un kendini dâhi sanmasından farklı değil. Aynı şekilde annenin, babanın korkusu karşısında hiç şüpheye mahal vermeyip olayın ilk anından itibaren pasif-agresiflik sergilemesi de pişmanlığı göz ardı etmesi babanın hatasını kabul etmemesi kadar şiddet içeriyor. Bu noktada Suç ve Ceza romanına geri dönerek kitaptaki o kadim soruyu hatırlayalım o zaman Acıyı üstlenmekle, suçu yarı yarıya temizlemiş olmuyor muyuz? Ruhu Sınama, Yıkım Yönetmenin film boyunca tatil yerindeki çeşitli nesnelerin tekrar eden hareketliliğini göstermesi ve bu tekrar eden nesne hareketliliği karşısında insan ruh hallerinin değişimini buna paralel olarak anlatması hikâyenin bir diğer güzelliği. Sonuçta duyguların da aynı hareketini sürekli devam ettiren nesneler gibi sabit kalmasını bekleyebilir miyiz? Hayır. Peki, hareketsiz olan bir nesnenin başka bir şeyin dürtmesi olmadan harekete geçmeyeceğini söyleyebilir miyiz? Evet. Son söylediğim duygular için de geçerlidir. Her ne kadar hareket halindeki nesnelerin hareket eksenleri boyunca sabit kalmasını duygular ile bir tutamıyorsak; hareketsiz haldeki nesnelerin harekete geçmesi için gerekli olan dürtmenin duygular için de bir o kadar geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Herhangi bir film, kitap ve deneyim sonrası, önceki ve sonraki “ben”in -ben ekseninde duyguların- değişmesinin nedeni de budur. Az önce hatalardan ve pişmanlıklardan söz etmiştim; tekrar birbirine eklemli bu iki en doğal olguya geri dönelim. Kimsenin bir denek rolünü üstlenmeyeceğinin peşin kabulü ile, beraber büyümenin bir dizi hata ve pişmanlıkları yaşamayı gerektirdiğini neden unutuyoruz? “Öğrenmenin yaşı yoktur” gibi kimilerine pek klişe gelebilecek ama gerçekliğini ve gerekliliğini asla yitirmeyecek bir cümleye sırtımı dayayarak, kendimiz ile ilgili birçok şeyi, birlikte olduğumuz birileri ile yaşadıklarımızın sonucu öğrendiğimizi düşünüyorum. Çünkü sahip olduğumuz tüm düşünce ve duygulanımı değiştirecek etmen, kendimizi fark etmemizi sağlayan birlikte olduğumuz ya da beraber büyüdüğümüz kişilerdir. İlişkilerin karşılıklı etkileşim ve değişim içermediğini kim söyleyebilir ki? Peki, karşıdakinin etkinliği ile kendini fark etme cesaretini gösteren insan, bu yüzleşmeyi kaldırabilir mi? Hayır. Çünkü yıkım bu anda başlar. Babanın duygu fırtınası yaşaması için annenin tek bir dokunuşu yetiyor ve o andan sonra baba “ben”den insana doğru seyrini tamamlıyor. Fakat bu seyir bir kurtuluş olmadan önce sürekli kaybediş halidir. Akıl ya da duygu, hangi taraf baskın olursa olsun, baba hep kaybedecektir. Çünkü bu seyir takip edilmesi en zor düzlüktür Ruhun sınanması. Raskolnikov nasıl kendini mutlak haklılık içinde görmesine rağmen günahkâr olduğunu fark ettiyse, baba da aynı şekilde günahı ile yüzleşmiş ve bunu kabul etmiştir. Bu ruhsal acı da onların en büyük kefaretidir. O zaman tekrar soralım Acıyı üstlenmekle, suçu yarı yarıya temizlemiş olmuyor muyuz? Aile olgusunun kendisine, tüm farklı ilişkilerin çok eşlilik, çekirdek aile, boşanmış çiftler diğeri tarafından olumsuzlanmasına, etiğe dayalı doğruculuğa ve en temelde de hata kabul etmeyen otoriteye -babaya / erkeğe- dair en keskin eleştirilerini sunan Force Majeure, ekseriyetle şunu haykırıyor Önce kendini tanı! Kaynaklar 1 Dostoyevski, Fyodor Mihayloviç, Suç ve Ceza, Bordo Siyah Yayınları, 2013 2 Hobbes, Thomas, Leviathan, YKY, 2007 Kimya Mühendisliği mezunu. İnovasyon, Girişimcilik ve Yönetim bölümünde başladığı yüksek lisans eğitimini bırakarak Marmara Üniversitesi’nde sinema yüksek lisansına başladı. Çeşitli film festivallerinde görev almasının yanı sıra İnönü Üniversitesi Kısa Film Festivali’nin yürütmesini yaptı. Cineritüel sitesinin kurucusu ve yazarı. 13. Filmekimi, 2010's, Aile, Dostoyevski, Eleştiri, Force Majeure, Gerilim, İlişkiler, Raskolnikov, Suç ve Ceza, Teksin Begeç, Turist
bkz kendini mükemmel sanmak 'süprim ben', 'yaa ben ne kadar kusursuzum' gibi sözcük gruplarını dilinden düşürmemeyi kendine misyon edinmiş olan tiptir. yavaş yavaş değiştirilebilen bir modeldir, üzerinde uğraşmak lazım yalnız. genellikle "yaptılarımdan değil, yapamadıklarımdan ötürü pişmanım" cümlesiyle çevresindekileri kanser eden kişilerdir. gamsızdırlar. herkesten uzun yaşar ve hataya doyarlar. hatasız kul olmaz mantığı güdmeyen şahıs... he salih deyip geçilesi insandır. bkz boğa burcu insanı uzak olsun benden lütfen. sanrılarla hayatını sürdürmek isteyen insandır, he denip geçilesidir. belli ki ne kadar konuşulsa da kafasının dikine gidecek bu durumda atalarımızı dinlemek en hayırlısı olacaktır ki; ahmağa karşı en iyi cevap susmaktır. i̇şte bunun aynısıydı eski arkadaş, dediğim dedik çaldığım düdük cinsinden bir şey. hiç haksız değildir, her zaman o haklıdır, karşı taraf haksızdır. o yüzden de arkadaş "eski" ünvanını kazandı benden, tebrikler, tepe tepe kullansın. insanı kendinden soğutur. her dediği doğru , her yaptığı mantıklıdır. gereksiz bir özgüven patlaması vardır bunlarda. hata mı ancak basit insanlar hata yapar ona göre. ama bu tutumuyla yakınındakilere zarar verip, bir süre sonra yalnız kalacaktır. çorabın içine bozuk para doldurup şrraaakkkk diye kafasına geçirme istegi uyandıran insan modelidir. maldır.. her zaman bir çıkar yolu vardır teorisinden varsayımla karşı tarafın açığından faydalanarak aslında hata yapanın o olduğunu ona kabul ettiren modelin ta kendisidir. * örnek, bi saatte seni arıycam der,aramaz karşı taraf da hatalısın beni aramadın diye çemkiriyor varsayarsak -beni arayacaktın, aramadın senden haber bekledim bütün planlarımı ona göre yapmıştım sap gibi kaldım tek başıma. +aramadım mı? -bi de pişkin pişkin soruyor musun? +nasıl aramadım? -aradın mı? +aramamış olmam aramadığım anlamına gelmez sanırım? -ne diyorsun sen ya? +yani aramadığımı nasıl kanıtlayabilirsin? -sen aradığını nasıl kanıtlayabilirsin? telefon kayıtlarında araman yok! +belki silmiş olabilirsin? -neden sileyim? +aramadı demem için. -e ama zaten aramadın. +aramadığıma sağlam bir şahidin var mı? -aramadın! +belki aradım sama sana ulaşamadım? belki aradım sen farkında olmadan reddettin aramamı ve farkına varmadın. belki aradım, başıma kötü bişey geldi o an telefonun çalmadan bana olan oldu. belki tam arayacakken seni düşündüm aramaktan vazgeçtim. -sonuç itibari ile aramadın ve görüşemedik ve bu da bana görüşememek için yaptığımız planların yattığını ve de o an benim buna güvenerek hiç bir plan yapmadığımdan sap gibi kaldığım gerçeğini değiştirmez. +ben kesin konuşmadım ki? ararım dedim, aramamış da olabilirim. aramış da olabilirim. hayatını neden bana göre yaşıyorsun? -sözünde durmuyorsun. +ben söz vermem. -sözünün arkasında da durmuyorsun, arıycam dedin aramadın. +arıycam dediysem %100 ararım dediğim anlamına gelmez. -ama? +sus!her zaman bir ihtimal vardır ve insan o ihtimallere hazırlıklı olmalıdır. ben aramadıysam sen neden aramadın? -ama sen arıycam ded. +uzatma. sen beni aradın mı hayır. hata sende. benim seni aramadığımı farkettiğinde beni aramalıydın. -peki, özür dilerim. +sorun değil olur böyle şeyler. bkz ben işemedim miki işedi çok var iş hayatında bunlardan. özeldekini hayatından çıkartabilirsin belki ama iş hayatındakileri maalesef.
Sual Suizannın dindeki yeri nedir? CEVAP Suizan, birinin kötü bir iş yaptığını zannetmektir. Kalbe gelen kötü düşünce, o hâliyle suizan olmaz. Kalbin o tarafa kayması suizan olur. Mesela birinde bir kalem görünce, acaba bu kalemi çalmış olabilir mi diye sadece düşünmek suizan olmaz. Ama çalmış olabilir diye zannetmek suizan olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki Suizan etmeyin. Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur. İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez. [Buhari, Müslim] Zan ile, başkasının kötü olduğunu kabul eden, onu gıybet eder, ona dil uzatır. Onu kötü, kendini iyi bilir. Bu da, helâkine sebep olur. İhya Müslümanın bir işinde veya sözünde birçok küfür alameti ile bir iman alameti bulunsa, hüsnü zan edip buna kâfir dememelidir. Ama küfrü açıksa kâfir olur, tevil fayda vermez. Bezzâziyye Bir menkıbe Bir âlim talebelerine Şafii mezhebinde alametlere bakarak kesin karar verilmez. Mesela bir köpeğin burnunda yoğurt bulaşığı varken evden çıktığı görülse, eve girince yoğurt çanağında köpeğin burnu kadar iz görülse, kesin olarak bu yoğurdu köpek yedi denemez der. Talebenin biri, içinden Bu kadarı olmaz diye hocasına itiraz eder. Hocası, o gence, bir koyun kesip getirmesini söyler. O da koyunu keser. O arada sıkışır, evin kenarındaki ormanlığa kolları sıvalı ve kanlı bıçakla gidip hacetini def eder. Zaptiyeler, yeni öldürülmüş bir adamın katilini ararken bunun eli kanlı bıçakla ormana kaçtığını görürler. Hemen bunu yakalayıp getirirler. O gece karakolda kalır. Sabah mahkemeye çıkınca, hakim, Bu genç, eli kanlı bıçakla kaçarken görülmüşse de, Şafii’de alametlere bakarak kesin hüküm verilmez. Bu genci serbest bırakın diye karar verir. Genç, hocasına yaptığı suizannın cezasını çektiğini anlar. Bir hikaye Dağ evinde, kocası yeni ölmüş tek başına yaşayan hamile bir kadın, kendisine arkadaş olması için dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Evcil bir hayvan haline gelir. Bir süre sonra kadının çocuğu doğar. Gelincik zarar vermesin diye çok dikkat eder. Bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve koşarak gelir. Gelinciği kanlı ağzındaki kanları yalarken görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır, hemen öldürür. O sırada içerden bebeğin ağlaması duyulur. Anne odaya girer. Odada beşiğin içindeki bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür. Suizannını gerçek gibi başkasına söylemek de, yani söz taşımak da daha kötüdür. Müslümana suizan etmemeli Sual Bu insan iyi biri değil ondan uzak durun denildiğinde hüsnü zan edilmesi lazımdır, suizan etmemeli deniliyor. Doğru mu? CEVAP Çok yanlış. Kötü kimseye hüsnü zan edilmez. İçki içene veya başka günahı işleyene suizan edilmez mi? Suizan etmemeli demek de yanlış. Tam İlmihal’de diyor ki Kimseye suizan etmemeli sözü yanlıştır. Bunun doğrusu Müslümana suizan etmemelidir. Yani, Müslüman olduğunu söyleyen ve küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimsenin bir sözünden veya işinden hem imanı olduğu, hem de imansız olduğu anlaşılırsa, imanı olduğunu anlamalı, dinden çıktı dememelidir. Fakat bir kimse, dini yıkmaya, gençleri kâfir yapmaya uğraşır veya haramlardan birinin iyi olduğunu söyleyerek bunun yayılması, herkesin yapması için uğraşırsa, yahut Allahü teâlânın emirlerinden birinin gericilik, zararlı olduğunu söylerse, buna kâfir denir. Müslüman olduğunu söyler, namaz kılar, hacca gitse de buna, Zındık denir. Müslümanları aldatan böyle iki yüzlüleri Müslüman sanmak, ahmaklık olur. Günahının affolunmayacağını zannetmek Sual Günahının affolunmayacağını zannetmek yanlış değil mi? CEVAP Elbette yanlış. Allahü teâlâya da suizan etmemelidir. Günahının affolunmayacağını zannetmek, Ona suizan olur. Şartlarına uygun tevbe yapılınca, her türlü günahı muhakkak affeder. Dilerse, ahirette küfürden başka günahları tevbesiz de affeder. Kabul edeceğini ümit ederek tevbe edeni affeder. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Allahü teâlâya hüsnü zan ediniz! [Müslim] Allahü teâlâya hüsnü zan etmek, ibadettir. [Ebu Davud] Allah’a yemin ederim ki, Allahü teâlâ kendisine hüsnü zan ederek yapılan duayı, elbette kabul eder. [Berika] Kıyamet günü, Allahü teâlâ bir kulunun Cehenneme atılmasını emreder. Cehenneme götürülürken arkasına dönerek, "Ya Rabbi! Dünyada sana hep hüsnü zan ettim" deyince, "Onu Cehenneme götürmeyiniz! Kulumu bana olan zannı gibi karşılarım" buyurur. [Beyheki] Peygamber efendimiz, ölüm halindeki bir gence sorar - Kendini nasıl buluyorsun? - Günahlarımdan korkuyor; fakat Allah’tan ümit kesmiyorum. - Bu korku ile ümit, şu ölüm anında kimde bulunursa, Allahü teâlâ ona umduğunu verir ve onu korktuğumdan emin kılar. İ. Gazali, Tirmizi Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmek çok tehlikelidir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki Kötü zanda bulundunuz. Bu yüzden helake mahkum kavim oldunuz. [Feth 12] Rabbinize olan [ümitsizliğiniz, kötü] zannınız sizi helak etti. [Fussilet 23] Allahü teâlâ, Hazret-i Davud’a vahyetti ki - Beni sev, beni seveni sev ve beni kullarıma sevdir! Beni sevsinler. - Ya Rabbi bunu nasıl yapayım? - Nimet ve ihsanlarımı onlara hatırlat, onlar benden ancak iyilik beklesinler. Kadi Yahya bin Eksem hazretleri vefat edince, rüyada görüp halini sordular. O da, Allahü teâlâ bana, Ey kötü ihtiyar, şunları niçin yaptın? diye beni azarlayınca beni büyük bir korku kapladı. Ben de, "Ya Rabbi, böyle sorguya çekileceğimi bildirmediler" dedim. Ne bildirdiler? buyurdu. Ben de râvilerin ismini sayarak, Ben azimüşşan müslüman olarak saçı sakalı ağaran kuluma azap etmekten hayâ ederim buyurduğunu bildirdiler, dedim. Sen ve râviler sadıksınız. Ben de seni mağfiret ettim buyurdu. Bir kişi, insanları Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşürür, onlara hep zorluk gösterirdi. Kıyamette Allahü teâlâ buna, Sen kullarıma rahmetimden ümit kestirdin. Bugün sen de rahmetimden mahrum kaldın buyuracaktır. O halde her mümin, Allahü teâlânın azabından korkmakla beraber, rahmetinden de ümidini kesmemelidir! Ölürken mutlaka Müslüman ömrünün sonuna doğru, öleceği zaman daha çok Allahü teâlâya hüsnü zan etmelidir. Yani Ben çok günahkâr isem de Allahü teâlâ beni affeder diye ümit etmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Ölürken mutlaka Allahü teâlâya hüsnü zan edin. [Müslim] Allahü teâlâ buyurdu ki Kulum beni nasıl zannederse, ona zannettiği gibi muamele ederim. [ İbni Hibban] Yani Allah beni affeder diye ümit ediyorsa onu affeder. Allah’tan ümidini kesmişse, ben mutlaka Cehennemliğim diyorsa Cehenneme gider. Günah olan zan Sual Kur'an-ı kerimde bazı suizanların günah olduğu bildiriliyor. Bunlar hangisidir? CEVAP Suizan, bir kimseyi kötü zannetmektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki Ey iman edenler, suizan etmekten kendinizi koruyun! Zannetmenin bazısı günahtır. [Hucurat 12] Günah olan zan, iyi kimseyi kötü zannetmektir. Günahının affolunmayacağını sanmak, Allahü teâlâya suizan olur. Müslümanı fâsık zannetmek suizan olur. Suizan haramdır. Haram işleyen kimseyi bilir ve onu sevmezse, suizan olmaz, buğd-ı fillah olur, sevap olur. Müslümanın bir ayıbını görünce, ona hüsnü zan etmeli, teviline çalışmalıdır! Kalbe gelen bir düşünce, suizan olmaz. Kalbin o tarafa kayması, meyletmesi suizan olur. Hadis-i şerifte, Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur buyuruldu. Müslim Salih veya fâsık olduğu bilinmeyen müslümana hüsnü zan etmelidir! Hüsnü zan, suizannın tersidir. Bir kimseyi iyi zannetmektir. Hüsnü zan edileceklerin başında Allahü teâlâ gelir. Hadis-i şerifte, Allahü teâlâya hüsnü zan etmek ibadettir buyuruldu. Allah’ın rahmetinin, affının bol olduğunu bilmelidir. Günahlarımız çok olsa da Allahü teâlânın affedebileceğini düşünmek hüsnü zan olur. Elbette bu günahların içinde şirk, küfür yoktur. Ahirette Allahü teâlâ dilerse her günahı affedeceğini fakat şirki, küfrü asla affetmeyeceğini bildiriyor. Dünyada iken şirkten, küfürden tevbe edeni de affeder. İmansız olarak öleni ise asla affetmez. Müslümanın hüsnü zannı şöyle olmalıdır Bir çocuk görünce, bunun günahı yoktur, benim günahım vardır. O halde bu çocuk benden daha faziletlidir. Bir yaşlı müslüman görünce, bunun ibadeti benden daha fazladır, o halde benden daha faziletlidir. Bir İslam âlimi görünce, ben cahilim, bu benden ziyade âlimdir, öyle ise, benden daha faziletlidir. Bir cahil görünce, bu bilmeden günah işler. Ama ben bilerek işlerim, öyle ise, bu benden efdaldir. Bir kâfir görünce, olur ki, dünyadan iman ile gider. Benim imanla gidip gitmeyeceğim ise, belli değildir. Şu halde, benden daha faziletli olabilir diye düşünmeli! İslam Ahlakı Suizan ve münafıklık Sual Bir arkadaş, elinde kesin bilgi olmadığı halde, hasetten midir, nedir, müslüman olduğunu yakînen bildiğim bazı yazar ve liderlere, münafık, sapık, mason gibi laflar ediyor. Onun böyle söylemesi tehlikeli değil midir? CEVAP İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki Kim, zan ile, başkasının kötü olduğunu kabul ederse, onu gıybet eder, ona dil uzatır. Onu kötü, kendini iyi bilir. Bu da, helakine sebep olur. Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Çünkü Ehl-i sünnete göre, bir insan günah işlemekle kâfir olmaz. Bid'at fırkaları, günah işleyene, kendileri gibi düşünmeyen müslümanlara kâfir demek sapıklığında bulunmuşlardır. Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz, Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin öldürdün? buyurdu. O kimse de, Dili ile söylüyordu ama kalbi ile inkâr ediyordu dedi. Kalbini yarıp da baktın mı? diyerek onu tekdir buyurdu. Onun için mümine kâfir demekten, ona lanet etmekten sakınmalıdır! Lanet, sahibine döner. Hadis-i şerifte, Kul, lanet edince, lanet edilen buna müstahak değilse, kendine döner buyuruldu. Beyheki Hadis-i şerifte, İnsanların kalblerini yarmak, gizli şeylerini anlamak için emrolunmadım buyuruldu. M. Kâinat Zan ile hareket etmek yanlıştır. Zan kesin bilgi değildir. Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruldu ki Zan, haktan [ilimden] hiçbir şeyin yerini tutmaz. [Yunus 36] M. Hadimi hazretleri buyuruyor ki Bir müslümanın bir işinde veya sözünde 99 küfür ihtimali olsa, bir iman ihtimali olsa, bu kimseye kâfir denilmez. Müslümana hüsnü zan etmek gerekir. Sözlerini, işlerini mümkün olduğu kadar iyiye yormalıdır. Müslümanın hayırlı ve salih olduğuna inanmak, ibadet olur. Bir müslümana suizan ederek ona inanmamak, kötü huylu olmayı gösterir. İşittiğini sormalıdır. Söz sahibine hemen suizan etmemelidir. Şeytanın kalbe getirdiği vesveselerden en çok başardığı, suizan vesvesesidir. Suizan etmek haramdır. Bir sözden iyi mana çıkarmaya imkan bulunamazsa, bunun yanlışlıkla veya unutarak söylenebileceği düşünülmelidir. Berika İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki Bir müslümanı suçlu sanarak, dedikodu yapmak, çok çirkindir. Zan ile, bir müslümana sapık demek, münafık demek, kincilik olur. Bu iftiralar doğru değilse, söyleyen sapık ve kâfir olur. Münafık, müslüman görünen kâfirdir. Fakat, günah işleyen müslümana kâfir denmez. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Mümin, gıpta eder, imrenir münafık ise, haset eder. [İ. Maverdi] Müslüman hayırlı olur. Haset edince hayır kalmaz. [Taberani] Yalan söylemek münafıklık alametidir. Fakat her yalan söyleyene münafık denmez. Münafığa en ağır gelen namaz, yatsı ile sabahı cemaatle kılmaktır hadis-i şerifinden dolayı, sabah namazına mescide gelmeyen herkese münafık demek doğru olmaz. Buhari Bir müslüman, yabancı bir diyarda, dinsizlerin arasında kalıp, namazlarını gizli kılsa, zaruretlerden dolayı mümkün mertebe müslümanlığını gizlese, bu kimseye münafık denmez. Buna müdara denir. Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi geçinmektir. Hadis-i şeriflerde Allahü teâlâ, farzları yapmamı emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti ve Müdara sadakadır buyuruldu. [Deylemi] Müdaranın zıddı, müdahenedir, dünyalık ele geçirmek için dinden taviz vermektir, haramdır. Hadis-i şerifte Gücü yettiği halde günah işleyene müdahene edip, nehy-i münkeri terk eden, kabrinden maymun ve domuz şeklinde kalkar buyuruldu. Şir’a Kendine veya başkasına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emredip haramı men etmek mümkün olmazsa, böyle durumlarda fitneye mani olmak için susmaya müdara denir. Cihadda hile yapmak, yalan söylemek caiz ve gerekir. Mesela, düşmanın biri, Hazret-i Ali’nin karşısına aniden kılıçla çıkıp, Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir? der. Hazret-i Ali de, parmağı ile adamın arkasını gösterip Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle mi? der. Düşman, arkamdaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hâle getirir. Düşmanı, Bana hile yaptın? der. Hazret-i Ali de Harb hiledir hadis-i şerifini bildirip, ama sen de beni gafil avlayacaktın der. Yani senin yaptığın hile değil miydi demek ister. O halde müslümana suizandan sakınmalıdır! İşin aslını öğrenmeden Sual Eskiden halkın, padişaha "Kulunuz" diye kendini takdim ettiği, padişahın da halka, "Kulum" dediğini işitiyoruz. Yalnız Allah’a kul olunmaz mı? CEVAP Bazı kelimeler birkaç manaya gelir. Cümledeki yerlerine göre manaları değişir. Kul, mahluk, insan, köle, bende, emir altında bulunan, tâbi, mensup gibi manalara gelir. Sultana bağlı askerlere Kapı kulu denirdi. Bende kelimesi de kul demektir. Bendeniz, kulunuz demektir. Bu tabir bugün bile tevazu ifadesi olarak kullanılmaktadır. Padişahlar, tebeasından olan sadık yardımcıları için "Kulum" tabirini kullanırlardı. Burada kulum, sağ kolum demektir. Mevla kelimesi de yedi manaya gelir. Meşhur olan üç manası ilah, köle ve efendi demektir. Mevlamızın rahmeti boldur cümlesinde mevla, ilah manasındadır. Mevlana Halid-i Bağdadi, Mevlana Celaleddin-i Rumi kıymetli zatlardır cümlesindeki mevla kelimesi, efendi demektir. Mevlana, efendimiz demektir. Hazret-i Bilal, Hazret-i Ebu Bekrin mevlası idi cümlesinde mevla, azat edilmiş köle manasına gelir. Bunun gibi bir çok kelime kullanıldığı yere göre mana alır. Sultanlar veya diğer büyük zatlar hakkında şanlarına yakışmayan bir şey duyunca, işin aslını öğrenmeden onlara suizan etmemelidir. Dinimiz zahire göre hüküm verir Sual Nalıncı Baba menkıbesi, yakın çevremizde hızla yayıldı. Bazı uygunsuz gibi görünen insanlara evliya olabilir gözü ile bakılıyor. CEVAP Nalıncı baba istisnadır. İstisnalar kaideyi bozmaz. İçki içene hüsnü zan edilmez. Dinimiz zahire göre hüküm verir. Bir kâfir müslüman olsa, müslüman olduğunu kimseye söylemese, iman ile ölse, bizim ona kâfir dememizde hiç mahzur yoktur. Çünkü biz onun müslüman olduğunu bilemeyiz. Tersine, bir müslüman da kâfir olsa, fakat küfrünü gizlese, camiye gelse, ona müslüman nazarı ile bakarız, ölürse namazını kılar, ona dua ederiz. Bundan mesul olmayız. Hallacı Mansur hazretleri Enel Hak dedi. Devrin müftüsü küfrüne fetva verdi. Çünkü din zahire göre hüküm verir. Ama o tasavvuf sarhoşluğu ile öyle söyledi, o sözünde mazur idi, ama o müftünün nazarında kendini ilah sayan biriydi. Onun için müftü fetvasından mesul değildir. Öteki de mazurdur. Böyle sözler pek az kimsede olmuştur. Şimdi enel hak diyeni evliya sanmamız yanlış olur. İçki içene belki evliyadır diye hüsnü zan etmek yanlış olur. Zan ile hüküm verilmez Sual Hırsızlık yaptığını zannettiğimiz bir tanıdığımız var. Ailesinin durumu çok iyi. Ben kloptemani hastalığı olduğuna inanıyorum. Ailesine söylediğimizde kesinlikle kabul etmeyip, bizleri suçlayacaktır. Ne yapmalıyız? CEVAP Zan ile hüküm verilmez. Bütün alametler onun üstünde toplansa, % onun hırsız olduğu sanılsa yine ona hırsız damgası vurulamaz. Dinimiz işaretlere göre karar vermez. Yapılacak en iyi iyilik, en iyi yardım ona dua etmektir. Müminin silahı duadır. Dua sayesinde düzelebilir. Suizan ve töhmet Sual Bir arkadaşın, bazı alametlerine bakarak günah işlediğini zannediyoruz. Ama kesin bilmiyoruz. Bu suizan olur mu? Suizan nedir? CEVAP Suizan, bir kimseyi kötü zannetmek, onun günah işlediğine inanmak demektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Emir [âmir], mahiyetini töhmet altında bırakırsa, onları ifsad eder. [Taberani] Suizan ettiğiniz zaman, gerçekten öyle mi diye araştırmayın. [İbni Adiy] Töhmete sebep olacak yerlerden kaçının! [ Hüsnü zan sahibi olması, kişinin kulluğunun güzelliğindendir. [Hatib] Bir müminin günah işlediğini zannetmek, suizan olur. Kalbe gelen düşünce, suizan olmaz. Eğer kalb o tarafa meylederse, suizan olur. Kâfire değil, Müslümana suizan edilmez. Yani, müslüman olduğunu söyleyen ve küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimsenin bir sözünden veya bir işinden hem imanı olduğu, hem de imansız olduğu anlaşılırsa, küfre düştü dememelidir. Kâfir zaten kâfirdir. Bu kâfir galiba içki içiyor diye düşünmek suizan olmaz. Dini bozanlara, bid’at ehline de böyle hüsnü zan edilmez. Bunların yanlışlarını açıklamak da gıybet olmaz, dinin emrini yerine getirmek olur. Müslümana suizan etmemek gerektiği gibi, başka Müslümanların da bizim hakkımızda suizan etmelerine sebep olabilecek durumlardan sakınmak gerekir. İnsanları suizandan kurtarmak için, töhmet yerlerinden uzak durmalıdır. Onların dedikodularına kendisi sebep olduğu için işleyecekleri günaha ortak olur. Peygamber efendimiz, hanımı ile konuşurken, oradan geçenlere buyurdu ki - Bu benim zevcemdir. - Ya Resulallah, sizden de mi şüphe edilir dediler. Buyurdu ki - Kan, insanın damarlarında dolaştığı gibi, şeytan da insana nüfuz eder, kalbine şüphe sokar. Buhari Başkalarının suizannına sebep olacak hareketlerden kaçmalıdır. Salih bir kimse, şişe ile evine bir şey getirirken şişeyi kapalı bir torba içine koymalıdır. Böyle yapmayıp da bir gazete kağıdına sararak açıktan getirirse, suizanna sebep olabilir. "Acaba içki mi?" diyenler çıkabilir. Böyle, şüphe uyandıracak hareketlerden uzak durmalı, başkalarının kendi hakkında dedikodu etmesine sebep olmamalı. Bir kişi, bir kadınla şüphe uyandıracak şekilde konuşuyordu. Hazret-i Ömer, onun yanına varıp, öfkeli şekilde bakınca o kişi, Bu benim hanımım dedi. Hazret-i Ömer o zaman buyurdu ki Peki hanımın ise, ne diye üzerinize şüphe çekecek şekilde konuşuyorsunuz? Bu olaylar da, Müslümanın, suizanna sebep olacak, töhmet altında bıraktıracak söz ve işlerden kaçması gerektiğini göstermektedir. Mürtede hüsnü zan etmek Sual Her fırsatta Müslümanlığın aleyhine konuşanlar, İslamiyet’e düşmanlığı ile ün kazananlar, ölünce, Belki tevbe etmiştir, tevbesini gizlemiştir diyerek onları rahmetle anmak caiz midir? CEVAP Asla caiz değildir. Dinimiz zahire [görünüşe] göre hükmeder. Belki ile olmaz. Açıkça işlenen günahların tevbesi de açık olmalıdır. Ben senelerce İslam’a düşmanlık ettim, ama şimdi tevbe ediyorum demesi gerekir. Kalbden tevbe etmese bile, böyle söylediği kesin ise, artık ona hüsnü zan edilir. Kötü düşünmemek için Sual Salih biri hakkında, elde olmadan kötü düşündüğümüz oluyor. Bundan nasıl kurtulabiliriz? CEVAP İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki Bu zamanda, doğru ile yanlış, iyi ile kötü birbirleriyle karışıktır. Salih kimsenin ara sıra, İslamiyet’e uymayan bir şey yaptığını görürse, kendisi bunu yapmamalı, iyi gözle bakarak, İslamiyet’e uygun görmeğe çalışmalı, iyi tarafını aramalıdır. İyi ve uygun yerini bulamazsa, bu beladan kurtulmak için, Allahü teâlâya yalvarmalıdır. Mubah olan bir şeyi yapmasından şüpheye düşerse, bu şüpheye kıymet vermemelidir. Her şeyin sahibi olan Allahü teâlâ, mubah şeyleri yasak etmemiş, beğenmezlik etmemişken, başkası, kendiliğinden nasıl karşı gelebilir? Çok yer vardır ki, bir şeyin daha iyisini yapmamak, yapmaktan daha iyi olur. Hadis-i şerifte, Allahü teâlâ, azimetle iş yapmayı sevdiği gibi, ruhsatla yapmayı da sever buyuruldu. 1/313 Suizan zararlıdır Sual Kur’an-ı kerimdeki, Zannın çoğundan kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır mealindeki âyette bildirilen husus nedir? Sitenizde, Suizan etmekten sakının diye açıklanıyor. Yaşadığım bir olay, bana suizannı öğretti Bir arkadaş, altın yüzük takıyor, karısı açık, evinin dibindeki camiye gelmiyor, bir gün de yarım dakikada falan abdest aldığını gördüm, yani bazı uzuvlarını yıkamadığı belli oluyordu. Başka bir zaman da normal çoraba mesh ederken gördüm. Evine gazete kâğıdıyla sardığı bir şişe içinde bira veya şarap getirdiğini gördüm. Bir sefer de bid’at sakal bıraktığını gördüm. Daha bunlar gibi çok yamuğunu gördüm. Bu arkadaşla karşılaşmamak için azami gayret sarf ettim, hep uzak durdum. Yıllar sonra bir arkadaşa, bu kimseden bahsettim. Ona, bu kimsenin uygunsuz biri olduğunu söyledim. O pek inanmadı. Gidip o kimseye söylemiş sen böyle yapıyormuşsun diye. O da, bunların hiçbirinin gerçek olmadığını söylemiş. Ben de Nasıl olur, gözümle gördüm dedim. Sonradan öğrendim ki, yanında gördüğüm açık bayan, ablasıymış, hanımı değilmiş. Hanımı kapalıymış. Parmağındaki altın yüzük değilmiş, gümüşmüş, ama çalıştığı yerde dikkati çekmemesi için altın kaplama yüzük takıyormuş. Yakınındaki camideki imam bid’at ehli, fâsık biri olduğu için, oraya gitmeyip daha uzaktaki bir camiye gidiyormuş. Ayağında mest olduğu için çabuk abdest alıyormuş. Çorabın üstüne mest ediyormuş, ama çorabın altında deri çorap mest varmış. Şişede getirdikleri de, sirke vesaireymiş. Hasta olduğu için, on gün kadar sakal tıraşı olamamış, yani kasten kısa sakal bırakmamış. Diğerlerinin de hep böyle bir sebebi varmış. Suizan ettiğimi o zaman anladım. Şimdi benim ne yapmam gerekiyor? CEVAP Tevbe etmeli ve bir daha suizandan sakınmalıdır. Müslümana hüsnüzan Sual Bir Müslüman ölünce, Sıkıntılarından kurtuldu, Allah'ın rahmetine kavuştu demekte dinen mahzur var mıdır? CEVAP Hiç mahzuru yoktur. Selefî denilen kimseler Sıkıntılardan kurtulduğunu ve rahmete kavuştuğunu nereden biliyorsun? diyerek, buna şirk diyorlar. Bu, gaybdan haber vermek değildir. Bu sadece bir hüsnüzandır. Dinimiz zahire göre hüküm verir. Müslümanım diyene, sen kâfirsin denmez. Müslümanın rahmete kavuştuğuna inanıyoruz ki, ölünce cenaze namazını kılıyoruz. Aynı mantıkla, Müslüman olarak öldüğü nereden belli, cenaze namazı kılınmaz denir mi hiç? Allah rahmet etsin diyoruz. Kâfirin cenaze namazı kılınmaz, kâfire Allah rahmet etsin denmez. Cehennemi boyladı denir. Çünkü onun kâfir öldüğüne zannımız vardır. Müslümana da, Allah'ın rahmetine kavuştu denir, sıkıntılardan kurtuldu denir. Evet, Aşere-i mübeşşere’den başkasına, kesin Cennetliktir denmez. Ama hüsnüzan ederek, Cennettedir, rahmete kavuştu denir. Hüsnü zannımız çoksa, Rahmetüllahi aleyh deriz, Kuddise sirruh deriz veya cennetmekân deriz. Eshab-ı kiramdan ise Radıyallahü anh deriz. Takke giymek Sual Uzun boylu bir genç, takkeli bir ihtiyara, Bu takkeyi niye giydin? Namazdan sonra çıkarmayı mı unuttun, yoksa kanunlara mı muhalefet ediyorsun? dedi. İhtiyar, cevap vermedi, sadece gülümsedi. Fakat bana, Hem başım üşümesin diye, hem de sünnet olduğu için giydim dedi. Gencin ihtiyara böyle soru sorması, suizan değil midir? CEVAP Elbette namaz kılan Müslümanlara hüsnüzan etmeli, Kanunlara karşı geliyor, suç işliyor diye suizan etmemeli. Üstelik bir gencin, ihtiyara bu şekilde emr-i maruf yapması da doğru değildir. Suizan ve töhmet Sual Mail adreslerine Eğilmez genç, Delikanlı adam, Büyük insan gibi nickname [takma isim] koyan arkadaşlarım için, Bu yaptıkları kibir alametidir demek suizan olur mu? CEVAP O kimse, Müslüman, sâlih bir arkadaşımızsa ve ne için koyduğu bilinmedikçe, öyle söylemek suizan olur. Belki kibirliler için öyle isim almıştır. Kibirliye karşı kibirlenmek caizdir. Bilmediğimiz başka sebepleri de olabilir. İhya’da deniyor ki Arkadaşımızın bir kusuru için, birçok mazeret aramalı. Şayet kalbimiz yine mutmain olamazsa, kabahati kendimizde bulmalıyız. Kendimize, Sen ne katı yüreklisin, ne inatçısın! Arkadaşın sana yetmiş mazeret buldu. Sen hâlâ kusur görmeye çalışıyorsun demeli, kusuru her zaman kendimizde aramalıyız. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki Arkadaşının mazeretini kabul etmemek günahtır. [İbni Mâce] Özrü kabul etmeyen, özür dileyenin günahını yüklenmiş olur. [İbni Mâce] Kabalık edene nazik davranan, zulmedeni affeden, mahrum edene ihsan eden, uzaklaşana yaklaşan kimse, yüksek derecelere kavuşur. [Bezzar] Suizan, birini kötü zannetmek, onun günah işlediğine inanmak demektir. İki hadis-i şerif Suizan etmeyin! Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur. İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin! Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez. [Buhârî] Hüsnüzan sahibi olması, kişinin ahlâkının güzelliğindendir. [Hatîb] Kitaplarımızda iyi Müslüman şöyle anlatılmaktadır Arkadaşlarının hatasını görmez, hüsnüzan eder, suizandan [kötü zandan] kaçınır, arkadaşlarının eziyetlerine göğüs gerer, onlardan şikâyetçi olmaz, hep kendi ayıp ve kusurlarıyla meşgul olur, kendi nefsini kınar, güler yüzlü olur ve herkesle yumuşak konuşur. Suizana sebep olmamalı Bir başka husus da, Müslümana suizan etmemek gerektiği gibi, başka Müslümanların da bizim hakkımızda suizan etmelerine sebep olabilecek durumlardan sakınmalıdır. Bir hadis-i şerif Töhmete sebep olacak yerlerden kaçının! [İ. Gazâlî] İnsanları suizandan kurtarmak için, töhmet yerlerinden uzak durmalı. Onların dedikodularına kendisi sebep olduğu için işleyecekleri günaha ortak olur. Salih bir kimse, şişe ile evine bir şey getirirken şişeyi kapalı bir torba içine koymalı. Böyle yapmayıp da bir gazete kâğıdına sararak açıktan getirirse, suizanna sebep olabilir. Acaba içki mi? diyenler çıkabilir. Çünkü Peygamber efendimiz, hanımıyla konuşurken, oradan geçenlere, Bu benim zevcemdir buyurdu. Yâ Resulallah, sizden de mi şüphe edilir? dediklerinde buyurdu ki Kan, insanın damarlarında dolaştığı gibi, şeytan da insana nüfuz eder, kalbine şüphe sokar. [Buhârî] Bir kişi, bir kadınla şüphe uyandıracak şekilde konuşuyordu. Hazret-i Ömer, öfke ile onun yanına varınca, o kişi, Yâ Ömer, bu benim hanımım dedi. Hazret-i Ömer, Peki, hanımınsa, ne diye şüphe çekecek şekilde konuşuyorsunuz? buyurdu. Bu olaylar da, Müslümanın, suizanna sebep olacak, töhmet altında bıraktıracak söz ve işlerden, mesela bizi kibirli gibi gösterecek takma adlardan, lakaplardan kaçması gerektiğini Bazı kimseler, üstü kapalı konuşuyor, anlattıkları anlaşılmıyor, karşı tarafa sıkıntı veriyorlar. Böyle üstü kapalı konuşmak uygun mudur? Cevap Birinin sözünü yanlış anlamak, o kimsenin öfkelenmesine sebep olabilir. Böyle zamanlarda az ve açık söylemek, şüpheli kelimeler kullanmamak lazımdır. Zira bir şeyi kapalı anlatmak, dinleyene sıkıntı verir ve onu incitir. Başkasına sıkıntı vermek, onu incitmek, üzüntüye sokmak ise kul Din adı altında her türlü günahı işleyenlerin ve insanları kendileri gibi olmaya çağıranların bu kötülüklerini söylemek, onlar hakkında kötü düşünmek mi olur? Cevap Kalbimiz temizdir diyerek haramları, çirkin ve kötü şeyleri yapanları, iyi niyetle yapılan her şey hayır ve ibadet olur diyenleri, açıkça günah işleyenleri ve Müslümanları aldatarak kendilerine adam, taraftar toplayanları sevmemek, bunlara uymamak lazımdır. Bunların fasık olduklarını söylemek, sû-i zan suizan edilmez Sual Bazı kimseler tarafından; “kimseye kötü gözle bakmamalı, kâfir olduğunu gösteren işine, sözüne değil, imanı olduğunu gösteren işine ve sözüne bakmalıdır. İman, kalpte bulunur, bunu da Allah bilir, başka kimse bilemez. Kalbinde iman olana kâfir diyenin de kendisi kâfir olur. Müslümanlığı açıkça kötülemeyen herkese Müslüman gözü ile bakmak, onu sevmek lazımdır” deniliyor. Bu söz doğru mudur? Cevap Kimseye suizan etmemeli, kötü düşünmemeli sözü yanlıştır. Bunun doğrusu; Müslümana suizan etmemelidir. Yani Müslüman olduğunu söyleyen ve küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimsenin bir sözünden veya işinden hem imanı olduğu, hem de imansız olduğu anlaşılırsa, imanı olduğunu anlamalı, dinden çıktı dememelidir. Fakat bir kimse, dini yıkmaya, gençleri kâfir yapmaya uğraşır veya haramlardan birinin iyi olduğunu söyleyerek bunun yayılması için uğraşırsa, yahut Allahü teâlânın emirlerinden birinin zararlı olduğunu söylerse, buna kâfir denir. Müslüman olduğunu söyler, namaz kılar, hacca giderse, Zındık denir. Müslümanları aldatan böyle ikiyüzlüleri Müslüman sanmak, ahmaklık teâlâ, Kur’an-ı kerimde Tevbe suresinin 28. âyetinde kâfirlere Neces ve 95. âyetinde Rics yani pis buyurdu. O hâlde, Müslümanların yanında, kâfirlik pis ve aşağı olmalıdır. Ra'd suresinin 14. ve Mü'min suresinin 50. âyetlerinde mealen; Bu düşmanların duaları neticesizdir, kabul olmak ihtimali yoktur buyuruldu. Müslümanlardan, Allahü teâlâ ve Peygamberi razıdır. Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmaktan daha büyük nimet Tanımadığımız bir Müslüman hakkında, iyidir veya kötüdür diye bir söz söylemek uygun olur mu veya ne yapmalıdır? Cevap Salih veya fasık yani günahkâr olduğu bilinmeyen bir mümine hüsn-i zan etmelidir.
hatasını kabul etmeyen insana ne denir